1. Giriş
Global mali piyasalar günümüz itibariyle büyük bir derinlik kazanmış bulunmaktadırlar. Bu piyasalarda oluşan günlük işlem hacmi mal ticaretinin yaklaşık kırk katına ulaşmaktadır. Bu ise ikili bir yapı ortaya çıkarmakta; bir tarafta reel ekonominin gerçekleri, diğer tarafta paradan para kazanmayı amaçlayan finans kapital dünyası yer almaktadır.
Kısa süreli sermaye hareketlerinin meydana getirdiği büyük fon birikimi ve büyük işlem hacminin gelişmekte olan ülke piyasalarına anlık giriş çıkışlar yapabiliyor olması ise ayrı bir sorun kaynağıdır. Bu giriş ve çıkışlar ilgili ülke piyasalarında büyük dalgalanmalar meydana getirmekte, bu dalgalanmalar finansal krizlerin başlatıcısı da olabilmektedir. Nitekim 1992 ERM krizini, 1994–1995 Latin Amerika finansal krizlerini, 1997 Güneydoğu Asya ve Rusya krizlerini ve 1999-2001 yıllarında ülkemizde yaşanan krizleri kısa süreli sermaye hareketlerinin tetiklediği konusu yaygın olarak tartışılmaktadır.
Günümüzde de küresel kaynaklı ekonomik krizin etkilerinin hissedilmeye başlandığı ülkemizde, sermaye çıkışının artması halinde, Türk Lirasının değer kaybederek döviz kurunun daha da artmasıyla krizin derinleşmesine ve özellikle dış borç stoku 2008’in ikinci çeyreğinde, 47,8 milyar doları kısa vadeli, toplam 190,5 milyar dolar olan özel sektörün[1] finansal dengesinin hızla bozulmasına ve reel sektörde bir çöküş yaşanmasına neden olabilecektir.
Reel sektörün intibak mekanizmaları, finans sektörüne göre daha yavaş fakat daha kalıcı ve derin olduğu için, oluşacak süreç ani bir şekilde değil, zamana yayılmış uzun süreli bir durgunluk biçiminde ortaya çıkabilecektir. Bu tür bir kriz olgusu gelişmekte olan piyasa ekonomilerinde doğrudan reel sektörden kaynaklanan bir “üçüncü nesil kriz” biçiminin yapısal koşullarının gerçekleşmesine neden olabilecektir.
Sonuç olarak, sermaye hareketlerinin krizleri tetikleyici role sahip olduğunu söylemek yerinde olacaktır. Literatürde özel yabancı sermaye yatırımlarının etkileri konusunda iki genel eğilim bulunmaktadır. Buna göre, doğrudan yabancı yatırımlar, diğer sermaye akımlarına oranla alıcı ülkenin kaynak dağılımı ve üretim etkinliği üzerinde pozitif bir etki meydana getirirken, özellikle kısa vadeli sermaye hareketleri ülkelerin yaşadığı krizlerde önemli bir role sahiptir.
Bu noktada mali krizler açısından asıl önem taşıyan, kısa süreli yabancı sermayeye ilişkin denetim ve düzenleme mekanizmalarının oluşturulabilmesidir. Bu nedenle tüm ülkeleri kapsayacak biçimde uluslararası norm ve standartların oluşturulabilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde sermaye herhangi bir denetimin olmadığı ülkelere gidecektir.
Kısa vadeli sermaye hareketlerine yönelik kısıtlama noktasında günümüzde üzerinde sıkça durulan konu Tobin Vergisi’dir. Spekülatif amaçlı uluslararası sermaye hareketlerinin giderek artmasının neden olduğu finansal ve ekonomik dalgalanmaları önlemek ve ulusal politikaları piyasanın diktatörlüğünden korumak için James Tobin 1972 yılında dünya çapında uygulanacak bir döviz işlemleri vergisi önerisinde bulunmuştur.
Çalışmamızda kısa vadeli sermaye hareketlerinin ilgili ülkelere olan zararlarının en aza indirilmesi konusunda Keynes ve Tobin’in fikirlerine değinilecektir.
2. Keynes ve Kısa Vadeli Sermaye Hareketlerinin Vergilendirilmesi
Keynes risk ve ilave maliyetlerin uzun dönemli yatırımlara zarar vermeden kısa vadeli sermaye akımlarını azaltabileceğini belirtmiştir. Düşük oranlı bir transfer vergisinin teşebbüsler üzerindeki spekülasyon etkisini hafifleteceğinden bahseden Keynes, özellikle menkul kıymetler piyasasındaki fiyatlamalarda böyle bir vergilemenin sadece dönüşümden kâr elde etmek isteyenleri caydırdığını, buna karşılık asıl ile ilgilenenleri etkilemediğini belirtmektedir. Sonuç olarak yıllık binde iki gibi küçük bir maliyet getiren uygulama uzun vadeli veya kalıcı olarak gelen yabancı sermaye üzerinde yük oluşturmazken, sadece kısa süreli yabancı sermayeyi etkilemektedir.[2]
3. Tobin Vergisi (Tobin Tax)
Kısa vadeli sermaye hareketlerinin vergilendirilmesi konusunda ortaya atılan önerilerin en çok tartışılanı ise James Tobin tarafından ileri sürülen işlem vergisidir.
Tobin’e göre; sabit ve esnek döviz kuru rejimlerinde ulusal paralar sermaye hareketlerinin saldırısına açık hale gelmiştir. Faiz farklılığı ve döviz kurunda meydana gelen hareketler sermaye giriş ve çıkışına neden olmuştur. Özellikle kısa vadeli sermaye hareketleri, gerek 1971 öncesinde uygulanan Bretton Woods sisteminde, gerekse 1994–95 yıllarında meydana gelen Meksika krizinde, para üzerinde spekülatif bir etki meydana getirmiştir.
Teknolojide meydana gelen yeni buluşlar, hesaplama ve iletişim tekniğindeki gelişmeler, yeni piyasalar ve kurumların kurulması neticesinde uluslararası sermaye hareketleri oldukça büyük boyutlara ulaşmıştır. Dünya döviz piyasasının gerçekte ne kadar büyük olduğu bilinmemekle birlikte, önde gelen sanayileşmiş ülkelerin merkez bankalarınca 1989’da yapılan bir araştırmaya göre, uluslararası döviz piyasalarında günde 300–400 milyar doları aşkın konvertibil para birimleri el değiştirirken[3], günümüzde bu rakamın üç trilyon dolardan fazla olduğu tahmin edilmektedir.[4]
Günlük brüt döviz işlemlerinin üç trilyon dolar civarında olması ekonomilerin ölçeğinin aşırı derecede büyümesine neden olmuştur. Buna karşılık işlem maliyetlerinin çok düşük ve işlem miktarından bağımsız olması sonucu, yatırımcılar arbitraj ve spekülatif işlemler sayesinde çok büyük miktarlarda kazanç elde ederken, ülkeler, bu fonların dışarı çıkması neticesinde çok büyük maliyetlerle karşı karşıya kalmışlardır.
Bu yönüyle kısa vadeli sermaye hareketleri üzerine konulacak işlem vergisi “fazla yağlanan uluslararası spekülasyon çarkının dişlerinin arasına biraz kum serpilmesi”ne neden olarak, spekülasyonları daha pahalı hale getirirken, ulusal ekonomileri dışsal şoklara karşı daha dirençli hale getirebilecektir.
J.M. Keynes’in de (1936) üzerinde durduğu işlem vergisi hisse senedi fiyatlarını, bono ve döviz kuru piyasasını uzun vadede spekülatörlere karşı güçlendirirken, ulusal ekonominin para politikası üzerindeki özerkliğini de genişletecektir.
Ayrıca finansal spekülasyon sonucu geniş kaynaklar israf edilirken, ‘sıfır toplamlı oyun’ (zero-sum games) meydana gelmektedir.[5] Bir tarafın kazancı, diğer tarafın kaybı olmaktadır. Bundan dolayı söz konusu işlem vergisi bu kaynakların yeniden dağılımına neden olabilecektir.
Tobin vergisinden elde edilecek potansiyel hasılatın büyüklüğüne ilişkin bazı varsayımlar altında hesaplamalar yapılmıştır. Tablo 1’den görüleceği üzere, günlük döviz ticaretinin 3 trilyon dolar olduğu, işlemlerin yüzde 20’sinin vergiden müstesna olduğu, ilave bir yüzde 20 oranında vergi kaçağı nedeniyle matraha girmeyeceği ve işlem hacminin vergi sonrasında yüzde 50 oranında düşeceği varsayımıyla, vergi oranının yüzde 0,5 ve 0.1 olduğu durumlara ilişkin potansiyel vergi hasılatı rakamları sırasıyla 1.08 ile 2.16 trilyon dolar olarak hesaplanmıştır[6].
Tablo 1: Tobin Vergisinden Sağlanabilecek Potansiyel Hasılat
Vergilenebilir Döviz İşlemi
|
Yıllık Vergi Hasılatı
|
|||||
% 1 vergi oranı ile |
% 0.5 vergi oranı ile |
|||||
3 trilyon $ * 240 işlem günü = 720 trilyon $ | ||||||
% 20 vergi istisnası (720-144) = 576 trilyon $ |
2.16
|
1.08
|
||||
% 20 vergi kaçağı (576-144) = 432 trilyon $ |
trilyon dolar |
trilyon dolar | ||||
% 50 işlem hacmi kaybı | ||||||
= 216 trilyon $ efektif vergi tabanı |
Kaynak: Celali Yılmaz, a.g.m., s.15’den alınarak tarafımızca derlenmiştir.
Sonuç olarak, günlük döviz işlemlerinin üç trilyon olduğu düşünüldüğünde ‘spot döviz işlemleri’ üzerine konulacak %0,5’lik bir işlem vergisi, yıllık 1.08 trilyon dolar vergi hasılatı meydana getirirken spekülatif sermaye akımlarında P’nin üzerinde bir azalmaya neden olabilecektir.[7]
Gelişmekte olan ülkeler açısından bakıldığında bu tür bir uygulama, spekülatif alanların cazibesini azaltmakla birlikte, üretken yabancı sermaye akımlarının artmasına ve yeni vergi geliri oluşturduğu için de kalkınma amaçlı dış yardım miktarının artmasını sağlayacaktır.
1990’lı yıllar boyunca GOÜ’de yaşanan krizler sermaye kontrollerinin gerekli olduğunu göstermiştir. Özellikle Şili, Kolombiya ve Malezya sermaye hareketlerine karşı sermaye kontrolleri uygulanmıştır.
Bu noktada ‘Şili çözümü’ (The Chilean Solution) dikkate değer bir özellik taşımaktadır. 1992 Mayıs ayında Şili Hükümeti yabancılardan ilk yıla mahsup olmak üzere 0 civarında bir depozitonun ülke içinde tutulmasını şart koştu. Böylece Şili özellikle 20. yüzyılın son çeyreğinde spekülatif baskılara mümkün olandan daha fazla direnerek dikkatleri kendine çekmiştir. Fakat burada belirtmek gerekir ki Şili Hükümeti’nin makroekonomik sonuçlar yönünden sağladığı başarının arkasında kısa vadeli sermaye hareketlerine konulan verginin yanısıra özellikle bankacılık sektörüne yönelik tedbirli bir şekilde uygulanan düzenlemeler de önemli rol oynamıştır.[8]
Malezya deneyimi ise Şili’ye kıyasla daha etkili olmuştur. Malezya hükümeti daha etkili önlemler alarak ülkenin yerel parasına karşı offshore hesaplardan yapılan saldırıları durdurmak adına, yabancıların Malezya senetleri satışından elde edilecek Ringgit cinsinden gelirlerin çevrilebilmesi için 12 ay bekleme zorunluluğu getirilmiştir.
Şili ve Kolombiya uygulamalarında sermaye hareketleri ülkeye girerken, Malezya uygulamasında ise sermaye hareketleri ülkeden çıkarken kontrole tabi tutulmuştur. İki Latin Amerika ülkesi kazançsız rezerv gereksinimi gibi dolaylı kontrolleri kullanırken, Malezya doğrudan kontrolleri kullanmıştır. İki Latin Amerika ülkesi sermaye hareketlerine karşı Malezya ile karşılaştırıldığında daha yumuşak önlemler almıştır. Sonuç olarak, iki Latin Amerika ülkesi kısmi başarılı Malezya ise tam anlamıyla başarılı olarak görülmektedir.[9]
4. Tobin Vergisinin Pratikte Uygulanması ile İlgili Sorunlar
James Tobin tarafından 1971 yılında, döviz kuru hareketlerinin azalması ve sistemin istikrara kavuşabilmesi için her döviz kuru hareketinden, çeşitli piyasalardaki ‘değişik faiz oranlarını eşitleyen küçük oranda’ vergi alınmasına yönelik fikri, uluslararası işlemleri ve likiditeyi azaltması yanında liberalleşmeye aykırı olduğu gerekçesiyle başlangıçtan itibaren kabul görmemiştir.
J. Tobin 1996 yılında bu yaklaşımını biraz değiştirerek uygulanacak işlem vergisinin spekülatif sermaye hareketlerini azaltmasının yanısıra, toplanacak bu tür bir vergiden oluşturulacak fonun Dünya Bankası aracılığı ile uygun amaçlı yerlerde kullanabileceğini savunarak önerisini yineledi. Bu öneri akademik çevreler tarafından benimsenmesine rağmen, ülke yöneticileri tarafından uygulama zorlukları, piyasaların serbestleşmesi ve derinleşmesi ilkesine aykırılığı nedeniyle döviz hareketlerinden vergi alınmasına yanaşılmadı. Bu eğilim halen devam etmektedir.
Ancak uluslararası finans sisteminin en zayıf halkasının kısa vadeli spekülatif sermaye hareketleri olması nedeniyle buna karşılık önlemler geliştirip uygulanmaya konulması gerekmektedir. Bu nedenle Tobin vergisine her döviz işleminde değil, ülkeye girdikten kısa bir süre sonra çıkan fonların üzerine, faiz oranları farklılığını giderecek şekilde bir vergi koyarak spekülatif hareketleri yavaşlatmak pratik bir çözüm yolu gibi gözükmektedir. Ancak bu önerinin de belli nedenlerden dolayı uygulanma güçlüğü bulunmaktadır.
Birincisi, bu verginin koyulması neticesinde vergi ödemek istemeyen sıcak para bir anda ülkeyi terk edebilecektir. Ülkede, bir anda çıkan dövizin yerine aynı tutar, başka bir yolla koyulmadığı takdirde finansal kriz kaçınılmaz hale gelebilecektir. Ayrıca yabancı sıcak paranın yanısıra yerleşik kaynaklı sıcak para da aynı eğilimde olursa ülkede kaos ortamı oluşabilecektir.
İkincisi bu verginin uygulanabilmesi için, dünyadaki belli başlı bütün finansal merkezlerin işbirliğinin sağlanması gerekmektedir. Aksi takdirde sermaye bu tür verginin uygulanmadığı ülkelere kayacaktır. Örneğin ABD, faiz eşitleme vergisi koyarak ülke dışında ‘Eurodolar’ piyasalarının oluşumunu sağlamıştır.
Üçüncüsü, gelişmekte olan ülkeler dış ticaretin finansmanı gibi alanlarda kısa vadeli uluslararası likiditeye ihtiyaç duymaktadırlar. Bu nedenle konulacak vergi bu ülkelere akan uluslar arası likidite arzını azaltırken volatilitesinin artmasına neden olabilecektir.
Bunların yanı sıra verginin sermaye girişlerine mi yoksa sermaye çıkışlarına mı uygulanacağı önemli konulardan biridir. Ayrıca kısa vadeli sermayenin ödeyeceği vergiyi kullanıcıya yüklediği veya parasını yatırdığı ürünün fiyatını artırma olanağı bulunduğunda konulacak vergi anlamsız olacaktır. Denge, faizlerin artışı ve malın fiyatının yükselişi ile kurulunca sıcak parayı önleme düşüncesi başka sorunları da beraberinde getirebilecektir.[10]
5. Türkiye Uygulaması ve Sonuç
Türkiye’de finansal serbestleşme sonrasında yaşan krizler ile sermaye hareketleri arasındaki yüksek dereceli ilişki dikkat çekmektedir. 1989 yılında sermaye hareketlerinin serbest bırakılması ile birlikte izlenen sıcak para politikası kırılganlığı artırmıştır. Sıcak parayı çekebilmek için uygulanan yüksek reel faiz- düşük kur uygulamaları, kur-faiz arbitrajı yaratarak cari açık ve buna bağlı olarak ödemeler dengesi sorununu meydana getirmiş ve dış borç stokunu artırarak, ekonomide tıkanmaları ve sermaye kaçışı ile başlayıp devalüasyonla son bulan krizleri istikrarlı hale getirmiştir. Bu nedenle sermaye hareketlerinin kontrol altına alınması gündeme gelmektedir. Sermaye hareketlerinin kontrolü ile döviz kuru ve faiz oranları üzerindeki baskı azalacağından, cari açık problemi ve yüksek reel faizin nedeni ve sonucu olan kamu dengesizliği giderilebilecektir. Bu amaçla, Türkiye’de kısa vadeli sermaye hareketlerine yönelik uygulanacak Tobin vergisi etkili olabilecektir. Ancak yıllık dış finansman ihtiyacı 60–70 milyar dolar olan Türkiye’de Tobin vergisinin uygulanmasında birçok sorun yaşanacağı da muhakkaktır.
Tobin vergisine benzer bir uygulama Türkiye’de 1994 krizinde uygulanmıştır. Merkez bankası tarafından 1994 krizinde, bankaların pasifine giren döviz kredilerini mevduat munzam karşılığına tabi tutuldu. Ayrıca bir yıldan kısa vadeli olan kredilere Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu (KKDF) adıyla ek vergi konuldu. Fakat kredilerin çoğu ‘bir yıl bir gün vade kaydı’ ile gelerek vergiden kurtulmuştur. Mevduat munzam karşılığına tabi tutulanlar ise bu ek maliyeti kullanıcıdan faizi artırarak geri almıştır. Sonuç itibariyle bu iki önlem de beklenen etkiyi meydana getirememiştir.
KAYNAKÇA
1- Akdiş, Muhammet, ‘Kısa Vadeli Sermaye Hareketlerinin Yol Açtığı Finansal Krizler ve Bu Krizleri Önlemede Kullanılabilecek Araçlar: Tobin Vergisi’, Denizli, 2004, http://makdis.pamukkale.edu.tr/Mak21.htm
2- Arıkboğa, Aysel, “Tobin Vergisi Önerisi” İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi, Maliye Bölümü Bülteni, Sayı.7, Ekim 2001
3- Cumhuriyet Gazetesi, 16 Eylül 1989, (NewYork kaynaklı haber)
4- Engin, Yılmaz, “Türkiye’de Finansal Krizlerin Nedeni Olarak Sermaye Hareketleri ve Kontrolüne Yönelik Önlemler”, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir 2004, Wikipedi, Özgür Ansiklopedi http://tr.wikipedia.org/wiki/Finansal_sermaye_kontrolleri
5- Erçel, Gazi, “Sıcak Paraya Vergi”, Sabah, 18 Mart 2005
6- Harding, Don, ‘International Capital Flows, Exchange Rates and Macroeconomic Policy’, Melbourne Institute Working Paper No.24/99, November 1999, www.ecom.unimelb.edu.au/iaesrwww/home.html
7- http://www.kalita-finance.com/newf.php,
8- http://ukutup.dpt.gov.tr/ab/ABMuktesebatı.asp.
9- Samasun, Nihal, Avrupa Birliği’nde Sermaye Piyasalarının Entegrasyonu, Ankara, Mayıs 2004, http://www.maliye-abdid.gov.tr/html/dokumanlar/ab_sermaye.pdf,
10- Tobin, James, “A Currency Transactions Tax.Why and How”, The Globalization of Markets. Capital Flows, Exchange Rates and Trade Rejimes, Ed:Jerome L.Stein, Physica-Verlog, Heidelberg, 1997
11- Tonak, E. Ahmet, “Çok Taraflı Yatırım Anlaşmasının Bağlamı: Küreselleşme ve Yabancı Sermaye”, Küreselleşme, der: E.Ahmet Tonak, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 2000
12- Türkiye Ekonomisi, Hazine Müsteşarlığı, Aralık 2008, www.hazine.gov.tr
13- Yılmaz, Celali, ‘Döviz Kuru İstikrarının Sağlanmasında Vergi Politikasından Yararlanılması: Tobin Vergisi’, Marmara Üniversitesi Bankacılık ve Sigortacılık Enstitüsü, Geleneksel Finans Sempozyumu 2004, http://bsy.marmara.edu.tr/TR/sempozyum_bildirileri/sempindex.html
[2] Muhammet Akdiş, ‘Kısa Vadeli Sermaye Hareketlerinin Yol Açtığı Finansal Krizler ve Bu Krizleri Önlemede
Kullanılabilecek Araçlar: Tobin Vergisi’, Denizli, 2004, s.11, http://makdis.pamukkale.edu.tr/Mak21.htm,
[5]James Tobin, “A Currency Transactions Tax.Why and How”, The Globalization of Markets. Capital Flows, Exchange Rates and Trade Rejimes, Ed:Jerome L.Stein, Physica-Verlog, Heidelberg, 1997, s.1-6.
[6] Celali Yılmaz, ‘Döviz Kuru İstikrarının Sağlanmasında Vergi Politikasından Yararlanılması: Tobin Vergisi’, Marmara Üniversitesi Bankacılık ve Sigortacılık Enstitüsü, Geleneksel Finans Sempozyumu 2004, s.15 http://bsy.marmara.edu.tr/TR/sempozyum_bildirileri/sempindex.html
[7]E. Ahmet Tonak, “Çok Taraflı Yatırım Anlaşmasının Bağlamı: Küreselleşme ve Yabancı Sermaye”, Küreselleşme, der: E.Ahmet Tonak, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 2000, s, 35
[8] Don Harding, ‘International Capital Flows, Exchange Rates and Macroeconomic Policy’, Melbourne Institute
Working Paper No.24/99, November 1999, s.8-9,www.ecom.unimelb.edu.au/iaesrwww/home.html,
[9] Yılmaz Engin, “Türkiye’de Finansal Krizlerin Nedeni Olarak Sermaye Hareketleri ve Kontrolüne Yönelik
Önlemler”, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir 2004, Wikipedi, Özgür Ansiklopedi, s.3,
http://tr.wikipedia.org/wiki/Finansal_sermaye_kontrolleri)
[10] Gazi Erçel, “Sıcak Paraya Vergi”, Sabah, 18 Mart 2005.