SORU : Mülkiyeti … ‘ya ait arsa üzerine şahsi ihtiyaç için özel inşaat yapıldığı, ancak inşaatın tamamlandığı sırada … ‘nun vefat ettiği, varislerinin iskan almak için belediyeye gittiklerinde müteahhitlik belgesi istenildiği belirtilerek, ticari nitelikte olmayan mesken inşaatı için gelir vergisi yönünden mükellefiyet tesis edilecek mi?
CEVAP :193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 37’nci maddesinin birinci fıkrasında, her türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan kazancın ticari kazanç olduğu belirtilmiş, söz konusu maddenin ikinci fıkrasının 4 numaralı bendinde ise gayrimenkullerin alım satım ve inşa işleri ile devamlı olarak uğraşanların bu işlerinden elde ettikleri kazancın ticari kazanç olduğu hükme bağlanmıştır.
Söz konusu hükümlerden de anlaşılacağı üzere, ticari faaliyet bir tür emek sermaye organizasyonuna dayanmakta olup, kazanç sağlama niyet ve kastının bulunup bulunmaması böyle bir organizasyon tarafından icra edilen faaliyetin ticari faaliyet olma niteliğine etki etmemektedir. Ancak bir faaliyetin ticari faaliyet sayılabilmesi için kazanç sağlama niyet ve kastı gerekmemekle birlikte, faaliyeti icra eden organizasyonun bütün unsurları ile birlikte değerlendirildiğinde kazanç sağlama potansiyeline sahip olması gerektiği ortaya çıkmaktadır.
Özel inşaat olarak adlandırılan organizasyonlarda, bu organizasyonu üstlenen kişinin organizasyon kapsamındaki faaliyetleri inşaatın yapımına ve organizasyona ilişkin her türlü işlerden (işçi ve usta temini, malzeme alımı, her türlü ödeme ve tahsilat vb.) meydana gelmektedir.
Buna göre, yukarıda sözü edilen ve ticari faaliyet olarak değerlendirilmeyen özel ihtiyaca ilişkin inşaat işleri, şahsi ihtiyaç kapsam ve sınırlarını aşmayan mesken inşaatlarına yöneliktir.
Dolayısıyla, şahsi ihtiyaç kapsamı ve sınırlarının aşılması, işyeri ya da mesken ve dükkan ünitelerinden oluşan inşaatın yapılması durumunda ticari bir organizasyon şekli ve maddi unsurları ile açıkça ortaya çıkması bu faaliyetin ticari sayılması için yeterli olmaktadır. Bu uygulamada inşa edilen işyerinin satılmak amacıyla yapılıp yapılmamasının veya satılıp satılamamasının hiçbir önemi bulunmamaktadır.
Bu hüküm ve açıklamalara göre, muris adına kayıtlı arsa üzerine yaptırılan inşaatın mesken inşaatı olması, gayrimenkullerin 7 varisin ikametine tahsis edilmek suretiyle şahsi ihtiyaç kapsam ve sınırlarını aşmaması ve kazanç sağlama potansiyeline sahip olmaması halinde, özel inşaat kapsamında gerçekleştirilen bu faaliyetle ilgili olarak Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanca ilişkin hükümlerinin uygulanmayacağı ve bu faaliyet için ticari kazanç mükellefiyeti tesis edilmesine gerek bulunmayacağı tabiidir.
SORU : uluslararası vergi danışmanlığı faaliyeti ile iştigal ettiğiniz, hukuki vekil statüsüyle yabancı şirketlerin katma değer vergisi işlemlerine aracılık hizmeti verdiğiniz belirtilerek, yabancı firmaların Türkiye’de gerçekleştirilen kongre, konferans, festival ve sempozyumlara katılımları dolayısıyla satın alacakları mal ve hizmetler nedeniyle ödedikleri katma değer vergisinin (karşılıklı olmak kaydıyla) ilgili mükelleflere iade edilebilir mi?
CEVAP : 3065 sayılı Katma Değer Vergisi (KDV) Kanunu’nun;
-1/1 maddesinde, ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde Türkiye’de yapılan teslim ve hizmetlerin KDV’ye tabi olduğu,
-11/1-a maddesinde, yurt dışındaki müşteriler için yapılan hizmetlerin KDV den istisna olduğu,
-11/1-b maddesinde, Türkiye’de ikamet etmeyen yolcuların satın alarak Türkiye dışına götürdükleri malların teslimi anında KDV’nin tahsil edileceği, ancak gümrükten malın çıkışı anında fatura veya belgenin ibrazında KDV’nin iade olunacağı,
Türkiye’de ikametgâhı, işyeri, kanuni ve iş merkezi bulunmayanların taşımacılık faaliyetlerine ilişkin olarak satın alacakları mal ve hizmetler ile fuar, panayır ve sergilere katılımları dolayısıyla satın alacakları mal ve hizmetler nedeniyle ödedikleri katma değer vergisinin, karşılıklı olmak kaydıyla iade olunacağı,
-12/2 maddesinde ise, bir hizmetin yurt dışındaki müşteriler için yapılan hizmet sayılabilmesi için, hizmetin yurt dışındaki bir müşteri için yapılmış olması ve hizmetten yurt dışında faydalanılması gerektiği,
hüküm altına alınmıştır.
Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliğinin “II/A-6. Türkiye’de İkamet Etmeyen Taşımacılar ile Fuar, Sergi, Panayır Katılımcılarına Yapılan Teslim ve Hizmetlerde İstisna” başlıklı bölümünde gerekli açıklamalar yapılmıştır.
Buna göre, şirketinizin vekil sıfatıyla aracılık yaptığı Türkiye’de ikamet etmeyen firmaların Türkiye’de fuar, panayır ve sergilere katılımlarına ilişkin bunlara yapılan teslim ve hizmetlere ilişkin KDV istisnasının yabancı firmaların kendi ülkelerinde aynı faaliyette bulunup KDV ödeyen Türk vatandaşlarının da iade hakkına sahip bulunduklarını yukarıda belirtildiği şekilde kanıtlamaları halinde, münhasıran bu katılım nedeniyle yüklendikleri KDV iadelerini KDV Genel Uygulama Tebliğinde sayılan belgelerin eksiksiz olarak ibraz edilmesi halinde alabilmeleri mümkün bulunmaktadır.
Ancak aynı şartları taşısalar dahi fuar, panayır ve sergiler kapsamında değerlendirilmesi mümkün olmayan kongre, konferans, festival ve sempozyumlara katılımlarına ilişkin bahsi geçen istisnadan faydalanmaları mümkün olmayıp, yabancı firmalara yapılan hizmetlerden Türkiye’de yararlanılması nedeniyle hizmet ihracı kapsamında değerlendirilmesi de söz konusu olmayacağından KDV Kanunu’nun 1/1 inci maddesi uyarınca genel hükümler çerçevesinde KDV hesaplanması gerekmektedir.
SORU : Şirketin 26.07.2013 tarihinde …….. A.Ş. ünvanı ile Niğde Üniversitesi Kampus alanı içinde 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri (TGB) Kanunu’nun 3’üncü maddesinde belirtilen faaliyetleri göstermek üzere kurulduğu, 2013 ve 2014 yıllarında kampus alanı içinde faaliyet gösterecek olan Teknokent binası ile ilgili bütün işlemlerini tamamlayarak, bina yapım işinin yönetici şirket sıfatı ile 06.08.2014 tarihinde …. vergi kimlik numaralı ….Şti.’ye 4.398.000,00 TL bedelle anahtar teslimi sözleşme çerçevesinde ihale edildiği belirtilerek,
Teknokent bina inşaatı işinde;
-Yüklenici firma ile yapılan anahtar teslimi sözleşme için damga vergisi hesaplanacak mı?
-Yüklenici firmaya yapılacak hakediş ödemeleri üzerinden damga vergisi hesaplanacak mı?
-Adı geçen teknokent binası için TGB Uygulama Yönetmeliğinin 3 üncü maddesi ödenek bölümünde yer alan bölgenin kuruluşu için gerekli arazi temini, alt yapı ve idare binası ile ilgili giderlerin yönetici şirketçe karşılanamayan kısmı için yardım amacı kapsamında Bakanlık bütçesinden karşılanır maddesi gereğince Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından hibe olarak gönderilen miktarın Kurumlar Vergisi Kanununa tabi mi?
-Teknokent bina inşaatının tamamlandıktan sonra yönetici şirket konumu ile faaliyete başladığınız tarihten itibaren teknokent içerisinde faaliyette bulunacak şirketlere tarafınızca yapılacak bina kiralama gelirlerinin de Kurumlar Vergisi Kanununa ve Katma Değer Vergisi Kanununa tabi olacak mı?
CEVAP : KURUMLAR VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN
4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu’nun 12.03.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6170 sayılı Kanunla değişen geçici 2’nci maddesinde; “Yönetici şirketlerin bu Kanun uygulaması kapsamında elde ettikleri kazançlar ile Bölgede faaliyet gösteren gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin, münhasıran bu Bölgedeki yazılım ve AR-GE faaliyetlerinden elde ettikleri kazançları 31.12.2023 tarihine kadar gelir ve kurumlar vergisinden müstesnadır.” hükmü yer almaktadır.
Söz konusu madde hükmünden yararlanılabilmesi için;
– Bu Kanunda tanımlanan teknoloji geliştirme bölgelerinde faaliyet gösterilmesi,
– Kazancın münhasıran bu bölgedeki yazılım ve Ar-Ge’ye dayalı üretim faaliyetlerinden veya yönetici şirketlerin bu bölgelerin yönetilmesinden ve işletilmesinden elde edilen kazançlardan olması,
– Bölge içi ve dışı faaliyetlerden elde edilen kazanç ayırımının yapılması
gerekmektedir.
Aynı Kanunun 8 inci maddesinde, “Bölgelerin kurulması için gerekli alt yapı, idare binası ve kuluçka merkezi inşası ile AR-GE ve yenilik faaliyetlerini desteklemeye yönelik yönetici şirketçe yürütülen veya yürütülecek kuluçka programları, teknoloji transfer ofisi hizmetleri ve teknoloji işbirliği programları ile ilgili giderlerin, yönetici şirketçe karşılanamayan kısmı, yardım amacıyla Bakanlık bütçesine konulan ödenekle sınırlı olmak üzere karşılanabilir.” hükmü yer almaktadır.
Ayrıca, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Uygulama Yönetmeliğinin “Yönetici şirketin görev ve sorumlulukları” başlıklı 15’inci maddesinde;
“Yönetici şirket, Kanun amacını gerçekleştirmek üzere;
a) Bölgeye ait planlama ve projelendirmenin yapılması, gerekli alt yapı ve üst yapı hizmetlerinin yürütülmesi,
….
ı) Bölgede hizmet vermek amacıyla yer almak isteyen kurum, kuruluş, yerli ya da yabancı tüzel veya gerçek kişilerin taleplerinin değerlendirilmesi ve uygun bulunanlara Bölge işletme yönergesi doğrultusunda yer tahsisinin yapılması,
…
j) Kanunun 8’inci maddesi kapsamında üretim yapmak isteyen işletmelere Kanun, bu Yönetmelik ve Bölge işletme yönergesine uygun olarak yer tahsisinin yapılması,
k) Kuluçka firmalarına, Bölgede uygulanan birim metrekare kira ücretlerinin kamu destekli Ar-Ge projesine sahip olanlar için yüzde 25, diğerleri için yüzde 50’sinden fazla olmamak üzere, Ar-Ge projesi süresi esas alınarak en fazla 36 aya kadar indirimli yer tahsis edilmesi, yer tahsis edilirken diğer firmalardan tamamen ya da kısmen ayrıştırılmış ofis alanlarının oluşturulmasına özen gösterilmesi,
l) Bölgenin yönetimi ve işletilmesi, Bölgede yer alacak girişimci başvuruları ile Bölgede yer alan girişimcilerce yürütülecek her bir yeni Ar-Ge projesinin değerlendirilmesi, uygun görülenlere yer tahsisinin yapılması, teknolojik ürünün üretilmesine izin veren Kanunun 8’inci maddesinin uygulanması, bu Yönetmeliğe uygun kira kontratlarının düzenlenmesi…”
denilmektedir.
Ayrıca, anılan yönetmeliğin “Bölge arazisinin kullanımı” başlıklı 22’nci maddesinde;
“(1) Bölge olarak belirlenen araziler hiçbir şekilde Kanun amacı dışında başka amaçlarla kullanılamaz.
(2) Yönetici şirket, Bölgede akademik, ekonomik ve sosyal yapının oluşturulmasını sağlamak amacıyla; Bölgenin toplam yapılaşma hakkının % 25’ini aşmayacak kesimi üzerinde Bölge amaçları doğrultusunda gerçekleştirilecek faaliyetlere etkinlik kazandırmak ve Bölgenin ihtiyaç duyduğu ekonomik, sosyal ve kültürel altyapıyı oluşturmak üzere gerekli bina ve tesisleri kurabilir, işletebilir, kiraya verebilir.”
açıklamalarına yer verilmiştir.
1 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin “5.12.2.3. Yönetici şirketlerin yararlanabilecekleri istisnanın kapsamı” başlıklı bölümünde; “4691 sayılı Kanunun geçici 2’nci maddesi hükmüne göre, yönetici şirketlerin bu Kanun uygulaması kapsamında elde ettikleri kazançları kurumlar vergisinden istisna edilmiş olup yönetici şirketlerin istisna edilen kazançları, 4691 sayılı Kanun kapsamında bölgenin kurulmasına, yönetilmesine ve işletilmesine ilişkin faaliyetlerden kaynaklanan kazançlarıdır.” açıklamalarına yer verilmiştir.
Yukarıdaki hüküm ve açıklamalar çerçevesinde, teknoloji geliştirme bölgesinin yönetilmesinden ve işletilmesinden sorumlu olan şirketinize ait binada bulunan ofislerin, yönetici şirketlerin görev ve sorumlulukları kapsamında olmak ve Bölgenin toplam yapılaşma hakkının % 25’ini aşmamak kaydıyla; bölge amaçlarını gerçekleştirmek üzere kiraya verilmesinden elde edilecek olan kazanç, 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu kapsamında kurumlar vergisinden müstesna tutulabilecektir.
Ayrıca, 4691 sayılı Kanunun uygulaması kapsamında bölgenin kuruluşu için gerekli arazi temini, alt yapı ve idare binası ile ilgili giderlerin yönetici şirketçe karşılanamayan kısmı için yardım amacı kapsamında Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından hibe olarak gönderilen miktarların yukarıda belirtilen amaçlar doğrultusunda kullanılması durumunda kurumlar vergisine tabi tutulmaması gerekmektedir.
DAMGA VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN
488 sayılı Damga Vergisi Kanunu’nun 1’inci maddesinde, bu Kanuna ekli (1) sayılı tabloda yazılı kağıtların damga vergisine tabi olduğu; 3’üncü maddesinde, damga vergisinin mükellefinin kağıtları imza edenler olduğu; 8’inci maddesinde, bu Kanunda yazılı resmi daireden maksadın, genel ve özel bütçeli idarelerle, il özel idareleri, belediyeler ve köyler olduğu ve bu dairelere bağlı olup ayrı tüzel kişiliği bulunan iktisadi işletmelerin resmi daire sayılmayacağı; 24’üncü maddesinin ikinci fıkrasında da, birden fazla kişi tarafından imza edilen kağıtlara ait vergi ve cezanın tamamından imza edenlerin müteselsilen sorumlu olacağı, bunlar arasında vergiden müstesna olanların bulunmasının damga vergisinin noksan ödenmesini gerektirmeyeceği, damga vergisinden muaf kuruluşlarca kişilerin (1) sayılı tabloda yer alan işlemleriyle ilgili olarak düzenlenen ve sadece bu kurumların imzasını taşıyan kağıtlara ait verginin tamamının kişiler tarafından ödeneceği, ancak bu kağıtlara ait verginin hiç ödenmemesi veya noksan ödenmesi halinde vergi ve cezanın tamamından kişilerle birlikte kurumların da müteselsilen sorumlu olacağı hükmü yer almaktadır.
Anılan Kanuna ekli (1) sayılı tablonun “I- Akitlerle ilgili kağıtlar” başlıklı bölümünün A/1 fıkrasında, belli parayı ihtiva eden mukavelenameler, taahhütnameler ve temliknamelerin nispi damga vergisine tabi tutulacağı; “IV. Makbuzlar ve diğer kağıtlar” başlıklı bölümünün 1/a fıkrasında, resmi daireler tarafından yapılan mal ve hizmet alımlarına ilişkin ödemeler (avans olarak yapılanlar dahil) nedeniyle, kişiler tarafından resmi dairelere verilen ve belli parayı ihtiva eden makbuz ve ibra senetleri ile bu ödemelerin resmi daireler nam ve hesabına, kişiler adına açılmış veya açılacak hesaplara nakledilmesini veya emir ve havalelerine tediyesini temin eden kağıtların nispi damga vergisine tabi tutulacağı hükme bağlanmıştır.
Diğer taraftan, 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu’nun 1’inci maddesinde, bu Kanunun amacının, üniversiteler, araştırma kurum ve kuruluşları ile üretim sektörlerinin işbirliği sağlanarak, ülke sanayinin uluslararası rekabet edebilir ve ihracata yönelik bir yapıya kavuşturulması maksadıyla teknolojik bilgi üretmek, üründe ve üretim yöntemlerinde yenilik geliştirmek, ürün kalitesini veya standardını yükseltmek, verimliliği artırmak, üretim maliyetlerini düşürmek, teknolojik bilgiyi ticarileştirmek, teknoloji yoğun üretim ve girişimciliği desteklemek, küçük ve orta ölçekli işletmelerin yeni ve ileri teknolojilere uyumunu sağlamak, Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunun kararları da dikkate alınarak teknoloji yoğun alanlarda yatırım olanakları yaratmak, araştırmacı ve vasıflı kişilere iş imkânı yaratmak, teknoloji transferine yardımcı olmak ve yüksek/ileri teknoloji sağlayacak yabancı sermayenin ülkeye girişini hızlandıracak teknolojik alt yapıyı sağlamak olduğu; 3’üncü maddesinin (k) fıkrasında, yönetici şirketin bu kanuna uygun ve anonim şirket olarak kurulan, bölgenin yönetimi ve işletilmesinden sorumlu şirketi ifade ettiği; 5 inci maddesinde, yönetici şirketin, bölge için gerekli her türlü hizmetlerin yürütülmesi ile yükümlü olduğu; 8 inci maddesinin üçüncü fıkrasında, yönetici şirketin bu Kanunun uygulanması ile ilgili olarak düzenlenen kağıtlardan ve yapılan işlemlerden dolayı damga vergisinden muaf olduğu hüküm altına alınmıştır.
Buna göre, teknoloji geliştirme bölgelerinde faaliyette bulunan yönetici şirketler, 4691 sayılı Kanunun uygulanması ile ilgili işlemlerde düzenlenen kağıtlar bakımından damga vergisinden muaf olup, bu bölgelerde faaliyette bulunan yönetici şirket haricindeki firmaların damga vergisi muafiyeti bulunmamaktadır.
Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, 4691 sayılı Kanunun 8’inci maddesi çerçevesinde, “yönetici şirket” statüsü bulunan …… Şti. ile düzenleyeceği sözleşmenin, teknoloji geliştirme bölgesinde faaliyet gösteren şirketlere 4691 sayılı Kanun kapsamında sunulan bir hizmete ilişkin düzenlendiğinin tevsiki kaydıyla, şirketinizin söz konusu sözleşmeye ait damga vergisinden muaf tutulması; ancak sözleşmeye ait damga vergisinin, sözleşmenin diğer tarafı olduğu belirtilen………… Şti. tarafından ödenmesi gerekmektedir.
Ayrıca, Niğde Üniversitesi Rektörlüğünden ayrı tüzel kişiliği bulunan ve damga vergisi uygulaması bakımından resmi daire tanımı içerisinde yer almayan şirketinizce yaptırılan “Teknokent Binası Yapım İşi” nedeniyle yapılacak hakediş ödemelerinin kişiden kişiye yapılan ödemeler kapsamında bulunması ve bu ödemeler nedeniyle düzenlenen kağıtların 488 sayılı Kanuna ekli (1) sayılı tabloda sayılan kağıtlar arasında yer almaması nedeniyle, şirketinizin mal ve hizmet alımı ödemeleri nedeniyle Kanuna ekli (1) sayılı tablonun IV/1-a bölümü uyarınca damga vergisi aranılmaması gerekmektedir.
Öte yandan, teknoloji geliştirme bölgelerinde faaliyette bulunan şirketinizin, 4691 sayılı Kanunun uygulanması ile ilgili işlemlerde düzenlenen kağıtlar bakımından damga vergisi muafiyeti olmakla birlikte, söz konusu kağıtlara ilişkin damga vergisinin ödenmesinden Damga Vergisi Kanunu’nun 24 üncü maddesi gereğince müteselsil sorumluluğu bulunduğu tabiidir.
KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN
3065 sayılı Katma Değer Vergisi (KDV) Kanunu’nun;
-1/1 inci maddesinde, Türkiye’de ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin KDV’ye tabi olduğu,
-1/3-f maddesinde, Gelir Vergisi Kanununun 70’inci maddesinde belirtilen mal ve hakların kiralanması işlemlerinin KDV ye tabi olduğu,
-17/4-d maddesinde, iktisadi işletmelere dahil olmayan gayrimenkullerin kiralanması işlemlerinin KDV den istisna olduğu,
hükme bağlanmıştır.
Buna göre, Şirketiniz aktifine kayıtlı gayrimenkullerin teknokent içerisinde faaliyette bulunacak şirketlere kiralanması işlemi KDV Kanununun 1/1 ve 1/3-f maddeleri gereğince KDV’ye tabi bulunmaktadır.
SORU : Firmanızca 20../Ocak ayında … A.Ş.’ye gönderilmesi gereken …-TL tutarındaki havalenin sehven daha önce ticari ilişkiniz bulunan … Ltd. Şti.’ye gönderildiği, söz konusu tutarın bu şirket tarafından iade edilmemesi üzerine konunun yargıya intikal ettirildiği, … tarihinde davanın lehinize sonuçlandığı, alacak takibine …. İcra Dairesi nezdinde … tarihinde başlanıldığı, bu şirketin kapanması nedeniyle adı geçen icra müdürlüğünce dosyanın … tarihinde takipsizlik kararıyla kapatıldığı ve … tarih ve 20../… Esas sayılı belgenin verildiği, “128 Şüpheli Ticari Alacaklar” hesabında izlenen alacak tutarı için herhangi bir şüpheli alacak karşılığı ayrılmadığı belirtilerek, tahsil imkanı kalmayan alacağınızın değersiz alacak olarak değerlendirilebilir mi?
CEVAP :213 sayılı Vergi Usul Kanununun 322’nci maddesinde “Kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline artık imkan kalmayan alacaklar, değersiz alacaktır.
Değersiz alacaklar, bu mahiyete girdikleri tarihte tasarruf değerlerini kaybederler ve mukayyet kıymetleriyle zarara geçirilerek yok edilirler.
İşletme hesabı esasına göre defter tutan mükelleflerin bu madde hükmüne giren değersiz alacakları, gider kaydedilmek suretiyle yok edilirler.” hükmüne yer verilmiştir.
Bu hükme göre, değersiz alacak olarak doğrudan zarar yazılabilmesi için ortada bir alacak söz konusu olmalı ve alacak, ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili bulunmalıdır. Başka bir ifadeyle, alacak, işletme faaliyetleriyle ilgili olmalı, ticari ve zirai, kazancın normal gerekleri çerçevesinde doğmalıdır.
Görüldüğü gibi değersiz alacak; kaybedilmiş, tahsiline artık imkân kalmamış, değeri sıfıra inmiş bir alacaktır. Kanuni düzenlemeye göre alacağın tahsil imkânının kalmadığının, kazai bir hükümle veya kanaat verici bir vesika ile tevsik edilmesi icap etmektedir. Kazai bir hükümden anlaşılması gereken, alacağın tahsili için kanun yollarına başvurulmuş olması, icra takibinin yapılmış bulunması, bu müracaatlar ve takipler sonunda, alacağın ödenmeyeceğine hakim tarafından hükmedilmiş olması; kanaat verici vesika teriminden ise ödemeyi imkansız hale getirmiş hal ve sebepler sonucu ortaya çıkmış belgeler anlaşılmalıdır. Alacağın tahsil güçlüğünün objektif ve inandırıcı belgelerle ortaya konması değersiz alacak uygulaması bakımından büyük önem taşımaktadır. Aksi takdirde alacakların tahsilinin mümkün olmadığının takdiri mükellefe bırakılmış olur. Böyle bir boşluk bırakmamak amacıyla kanun koyucu değersiz hale geldiği ileri sürülen alacağın ciddi olarak takip edildiğine ilişkin çabaların kazai bir hüküm veya kanaat verici bir vesika ile tevsikini öngörmüştür.
Kanaat verici bir vesikadan ne anlaşılması gerektiği hususunda ise kanunda yeterli açıklık bulunmamaktadır. Ancak, vergi hukuku uygulaması bakımından kanaat verici vesikalara örnek olarak aşağıdaki belgeler sayılabilir.
-Borçlunun herhangi bir mal varlığı bırakmadan ölümü veya Medeni Kanunun 31 ve izleyen maddelerine göre mahkemelerce borçlu hakkında verilen gaiplik kararı ve mirasçılarında mirası reddettiklerine dair sulh hukuk mahkemelerince verilmiş bulunan mirası red kararı,
-Borçlu aleyhine alacaklı tarafından açılan davayı borçlunun kazandığına dair mahkeme kararı,
-Mahkeme huzurunda alacaktan vazgeçildiğine ilişkin olarak düzenlenmiş belgeler,
-Alacaktan vazgeçildiğine dair konkordato anlaşması,
-Borçlunun dolandırıcılıktan mahkum olması ve herhangi bir malvarlığı bulunmadığını belgeleyen resmi evrak,
-Borçlunun adresinin saptanamaması nedeniyle icra takibat dosyasının kaldırıldığını ve yasal süresi içerisinde yenileme talebinde de bulunulmadığını gösteren icra memurluğu yazısı,
-Gerek doğuşu gerekse vazgeçilmesi bakımından belli ve inandırıcı sebepleri olmak şartıyla alacaktan vazgeçildiğini gösteren anlaşmalar, (Alacaklının tek taraflı irade beyanı ile alınmasından vazgeçilen alacakların, değersiz alacak olarak zarar kaydı mümkün değildir.)
-Ticaret mahkemesince borçlu hakkında verilmiş ve ilgili masa tarafından tasfiyeye tabi tutulmuş bulunan iflas kararına ilişkin belgeler.
Diğer taraftan, borcu sona erdiren sebeplerden birisi imkânsızlıktır. Sözleşmenin kurulması sırasında ortaya çıkan imkânsızlığa başlangıçtaki imkânsızlık; sözleşmenin kurulmasından sonra ortaya çıkan imkânsızlığa ise sonraki imkânsızlık denir. Başlangıçtaki objektif imkânsızlık, sözleşmenin batıl olmasına neden olur. Sonraki imkânsızlık, şayet borçlunun kusurundan ileri geliyorsa kusurlu imkânsızlık, borçluya yükletilemeyen bir sebepten ileri geliyorsa kusursuz imkânsızlık ismini alır. İmkânsızlık bir borcun ifasının çeşitli sebeplerle (umulmayan hâl, kaza, zorlayıcı sebep vb.) mümkün olmamasıdır. İmkânsızlık nedeniyle asıl borç ve ona bağlı ikinci dereceden borçlar ortadan kalkar. İmkânsızlık kısmi veya tam olabilir.
Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borç sona erer. Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkânsızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olup, henüz kendisine ifa edilmemiş olan edimi isteme hakkını kaybeder. Kanun veya sözleşmeyle hasarın alacaklıya yükletilmiş olduğu durumlar, bu hükmün dışındadır. Ancak, taraflar sözleşmede, bir tarafın borcunun ifası kusuru bulunmaksızın imkânsızlaşsa bile diğer tarafın kendi borcunu ifa edeceğini, önceden ifa etmişse geri alamayacağını kararlaştırabilir.
Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle kısmen imkânsızlaşırsa borçlu, borcunun sadece imkânsızlaşan kısmından kurtulur. Ancak bu kısmi ifa imkânsızlığı önceden öngörülseydi taraflarca böyle bir sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, borcun tamamı sona erer.
Yukarıda yer alan hüküm ve açıklamalar çerçevesinde, … Ltd. Şti.’den olan alacağınıza yönelik yaptığınız icra takibi dosyasının borçlunun bulunamaması nedeniyle … tarihinde takipsizlik kararıyla kapatılması ile borcun tahsili yönünde fiili olarak imkansızlık durumu ortaya çıktığından söz konusu alacağınızın değersiz alacak olarak kabul edilmesi mümkün bulunmaktadır. Ancak, söz konusu alacağın değersiz hale geldiği yıl hesaplarına zarar olarak yazılması gerekmekte olup, 20.. yılında zarar yazılmayan alacağınızın daha sonraki yıllarda değersiz alacak olarak dikkate alınması mümkün bulunmamaktadır.