24/05/2016
SORU
:
Yurt dışındaki sermayedar şirket çalışanının Türkiye’deki şirkette yönetici olarak görev yapması nedeniyle yurtdışından ödenen ücretin vergilendirilmesi nasıl olacaktır?
CEVAP:Türkiye Cumhuriyeti ile İtalya Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşması 09.09.1993 tarih ve 21693 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak, 01.12.1993 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, 01.01.1994 tarihinden itibaren uygulanmaktadır.
İtalya’da mukim sermayedar şirketten gönderilerek, Türkiye mukimi … Limited Şirketi’nde Satış Müdürü olarak çalışacak personele yönelik olarak Anlaşma kapsamında iki yönden değerlendirme yapılması gerekmektedir. İlk olarak, Türkiye’de hizmet ifa eden personele İtalya’da mukim şirket tarafından ödenecek ücret gelirlerinin vergilendirilmesi, ikinci olarak da Türkiye’de mukim şirkete hizmet istihdamı sağlayan İtalya mukimi şirkete yapılan ödemelerin vergilendirme durumu değerlendirme konusudur.
Dilekçenizde, İtalya’da mukim sermayedar şirketten gönderilerek, Türkiye’de mukim … Limited Şirketi’nde Satış Müdürü olarak çalışacak personelin, hangi ülke mukimi olduğu belirtilmemiştir. Bu nedenle, bu personelin elde edeceği ücret gelirlerinin vergilendirilmesi hususunda Anlaşma kapsamında değerlendirilme yapılabilmesi için öncelikle söz konusu kişinin mukim olduğu ülkenin Anlaşma’nın “Mukim” başlıklı 4 üncü maddesi kapsamında belirlenmesi gerekmektedir. Dilekçenizde mukimi olunan ülkeye ilişkin bilgi bulunmadığından, söz konusu kişinin durumu Başkanlığımızca Türkiye veya İtalya mukimi olmasına göre ayrı ayrı değerlendirilecektir.
Anlaşma’nın “Mukim” başlıklı 4 üncü maddesinin 1 ve 2 nci fıkralarında;
“1. Bu Anlaşmanın amaçları bakımından, “bir Akit Devletin mukimi” terimi, o Devletin mevzuatı gereğince ev, ikametgah, kanuni merkez, iş merkezi veya benzer yapıda diğer herhangi bir kriter nedeniyle vergi mükellefiyeti altına giren kişi anlamına gelir. Fakat bu deyim, o Devletin vergi mükellefiyeti altına sadece söz konusu Devlette gelir elde ettiği için giren kişileri kapsamına almaz.
2.1 inci fıkra hükümleri dolayısıyla bir gerçek kişi her iki Akit Devlette de mukim olduğunda, bu kişinin statüsü aşağıdaki kurallara göre belirlenecektir:
Bu kişi, daimi olarak kalabileceği bir meskenin bulunduğu Devletin mukimi kabul edilecektir. Eğer bu kişinin her iki Devlette de daimi olarak kalabileceği bir meskeni varsa, bu kişi kişisel ve ekonomik ilişkilerinin daha yakın olduğu Devletin mukimi kabul edilecektir (hayati menfaatlerin merkezi);
Eğer kişinin hayati menfaatlerinin merkezinin yer aldığı Devlet saptanamazsa veya kişinin her iki Devlette de daimi olarak kalabileceği bir meskeni yoksa, bu kişi kalmayı adet edindiği evin bulunduğu Akit Devletin mukimi kabul edilecektir;
Eğer kişinin her iki Akit Devlette de kalmayı adet edindiği bir ev varsa veya her iki Devlette de böyle bir ev söz konusu değilse, bu kişi vatandaşı bulunduğu Devletin mukimi kabul edilecektir;
Eğer kişi her iki Devletin de vatandaşıysa veya aksine her iki Devletin de vatandaşı değilse, Akit Devletlerin yetkili makamları sorunu karşılıklı anlaşmayla çözeceklerdir.”
hükümleri öngörülmektedir.
Bu hükümler uyarınca, bir devletin iç mevzuatına göre ev, ikametgâh, kanuni ana merkez, yönetim yeri veya benzer yapıdaki kriterler nedeniyle, o devlette vergi mükellefiyeti altına giren kişiler o devletin mukimi kabul edilmektedir. Kişinin her iki devletin de mukimi olması durumunda ise, ikinci fıkradaki kriterler uygulanmak suretiyle mukimliğin tespiti yapılmaktadır.
Yukarıda sayılan kriterlere göre, anılan kişinin Türkiye’de mukim olduğunun kabul edilmesi halinde, elde edilen ücretin Anlaşma’nın 15 inci maddesinin 1 inci fıkrası; İtalya’da mukim olduğunun kabul edilmesi durumunda ise 15 inci maddesinin 2 nci fıkrası hükmü çerçevesinde vergilendirilmesi gerekmektedir.
Söz konusu Anlaşma’nın “Bağımlı Faaliyetler”i düzenleyen 15 inci maddesinin 1 ve 2 nci fıkralarında;
“1. 16, 18, 19, 20 ve 21 inci madde hükümleri saklı kalmak üzere, bir Akit Devlet mukiminin bir hizmet akdi dolayısıyla elde ettiği ücret, maaş ve diğer benzeri menfaatler, bu hizmet diğer Akit Devlette ifa edilmedikçe, yalnız ilk bahsedilen Devlette vergilendirilebilecektir. Eğer hizmet diğer Devlette ifa edilirse, buradan elde edilen gelir diğer Devlette vergilendirilebilir.
1 inci fıkra hükümlerine bakılmaksızın, bir Akit Devlet mukiminin diğer Akit Devlette ifa ettiği hizmet dolayısıyla elde ettiği gelir, eğer:
a) Gelir elde eden kişi, bu diğer Devlette bir takvim yılı içinde bir veya bir kaç seferde toplam 183 günü aşmamak üzere kalırsa, ve
b) Ödeme, bu diğer Devletin mukimi olmayan bir işveren tarafından veya böyle bir işveren adına yapılırsa, ve
c) Ödeme, işverenin diğer Devlette sahip olduğu bir işyerinden veya sabit yerden yapılmazsa,
yalnızca ilk bahsedilen Devlette vergilendirilebilecektir.”
hükümleri yer almaktadır.
Buna göre, söz konusu kişinin Türkiye mukimi olarak kabul edilmesi halinde, Türkiye mukimi söz konusu şirket için Türkiye’de ifa ettiği hizmetler karşılığında yapılan ücret ödemelerinin vergilendirilmesi, ödeme İtalya kaynaklı olsa dahi anılan Anlaşma’nın 15 inci maddesinin 1 inci fıkrasına göre yalnızca Türkiye’de ve iç mevzuat hükümlerimiz çerçevesinde yapılacaktır.
Vergilendirme hakkının Türkiye’ye ait olduğu durumda;
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 1 nci maddesiyle gerçek kişilerin gelirleri gelir vergisine tabi tutulmuş olup, gelirin bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların safi tutarı olduğu belirtilmiştir. Kanunun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde ise Türkiye’de yerleşmiş olan gerçek kişilerin Türkiye içinde ve dışında elde ettikleri kazanç ve iratların tamamı üzerinden tam mükellefiyet esasında vergilendirileceği hükme bağlanmıştır.
Aynı Kanunun 4 üncü maddesinde;
“Aşağıda yazılı kimseler Türkiye’de yerleşmiş sayılır:
1.İkametgahı Türkiye’de bulunanlar (İkametgah, Kanunu Medeninin 19 uncu ve müteakip maddelerinde yazılı olan yerlerdir.);
Bir takvim yılı içinde Türkiye’de devamlı olarak altı aydan fazla oturanlar (Geçici ayrılmalar Türkiye’de oturma süresini kesmez.)” hükmüne yer verilmiştir
Bu hükümlere göre, ikametgahı Türkiye’de bulunan veya bir takvim yılı içinde Türkiye’de devamlı olarak altı aydan fazla oturan gerçek kişiler Türkiye’de yerleşmiş sayılacaklarından, elde ettikleri gelirlerin tam mükellefiyet esasına göre gelir vergisine tabi tutulması gerekmektedir.
Anılan Kanunun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasında tevkifat yapmak zorunda olan mükellefler sayılmış, birinci bendinde de hizmet erbabına ödenen ücretler ile 61 inci maddede yazılı olup ücret sayılan ödemelerden (istisnadan faydalananlar hariç) Kanun’un 103 ve 104 üncü maddelerine göre gelir vergisi tevkifatı yapılması gerektiği hükmüne yer verilmiş olup, 95 inci maddenin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde ise ücretlerini yabancı bir memleketteki işverenden doğrudan doğruya alan hizmet erbabının gelirlerini yıllık beyanname ile bildirecekleri hüküm altına alınmıştır.
Yukarıda yer alan hüküm ve açıklamalar çerçevesinde şirketinizde satış yöneticisi olarak Türkiye’de 183 günden fazla görev yapacak kişinin elde ettiği gelirin ücret hükümleri çerçevesinde değerlendirilmesi ve Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendine göre gelir vergisi kesintisine tabi tutulması gerekmektedir.
Diğer taraftan yabancı ülkede bulunan işverenlerce Türkiye’de mukim şahıslara hizmetleri karşılığında yapılacak ödemelerin Türkiye’de vergi tevkifatına tabi tutulması mümkün olmadığından, ücret gelirinin Gelir Vergisi Kanununun 95 inci maddesine göre yıllık beyanname ile beyan edilmesi gerekeceği tabiidir.
Anılan kişinin İtalya’da mukim olduğunun kabul edilmesi ve hizmetin Türkiye’de verilmesi durumunda, söz konusu kişiye Türkiye’de ifa ettiği hizmetler karşılığında ödenen ücretlerin Türkiye’de vergilendirilmesi için 15 inci maddenin 2 nci fıkrasında belirtilen ve gerçekleşmesi halinde yalnızca mukim olunan Devlete vergileme hakkı veren koşullardan (183 günden az kalırsa, ücreti Türkiye mukimi olmayan bir işverenden alırsa ve ücreti böyle bir işverenin Türkiye’deki bir iş yerinden veya sabit yerinden almamış ise) en az birinin ihlal edilmesi gerekmektedir. Bu üç şartın topluca gerçekleştiği durumda vergileme yalnızca İtalya’da; şartlardan birinin ihlal edilmesi halinde ise vergileme Türkiye’de ve yine iç mevzuat hükümlerimiz çerçevesinde yapılacaktır.
Diğer taraftan, bahse konu kişinin Türkiye’de Satış Yöneticisi olarak çalışması karşılığında Türkiye’deki firmadan İtalya’daki firmaya yapılan ödemelerin Anlaşmanın “Serbest Meslek Faaliyetleri”ni düzenleyen 14 üncü maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Söz konusu maddenin 2 nci fıkrası;
“2. Bir Akit Devlet teşebbüsünün serbest meslek faaliyetleri veya benzer nitelikteki diğer faaliyetler dolayısıyla elde ettiği gelir, yalnız bu Devlette vergilendirilebilecektir. Bununla beraber, eğer bu faaliyetler diğer Devlette icra edilirse ve eğer:
a)Teşebbüs, bu hizmet veya faaliyetleri icra etmek üzere bu diğer Devlette bir iş yerine sahip olursa; veya
b)Hizmetlerin icra edildiği süre veya süreler, herhangi bir kesintisiz 12 aylık dönemde, 183 günü aşarsa,
söz konusu gelir, aynı zamanda bu diğer Akit Devlette de vergilendirilebilir.
Böyle bir durumda olayına göre, ya yalnızca söz konusu işyerine atfedilebilen gelir, ya da yalnızca bu diğer Devlette icra edilen hizmet veya faaliyetlere atfedilebilen gelir, bu diğer Devlette vergilendirilebilir. Her iki durumda da, bu teşebbüs, söz konusu gelir dolayısıyla bu diğer Akit Devlette bu Anlaşmanın 7 nci maddesi hükümlerine göre vergilendirilmeyi, yani söz konusu gelir bu diğer Devlette bulunan bir işyerine atfedilebilirmiş gibi vergilendirilmeyi tercih edebilir. Bu tercih, bu diğer Devletin söz konusu gelir üzerinden tevkif suretiyle vergi alma hakkını etkilemeyecektir.”
hükümlerini öngörmektedir.
Bu hükme göre, Türkiye’de serbest meslek faaliyeti addedilen bir faaliyeti icra eden İtalyan teşebbüsüne yapılacak ödemeler, İtalyan teşebbüsünün bu faaliyetini icra etmek üzere Türkiye’de bir iş yerinin bulunmaması ve faaliyet süresinin herhangi bir kesintisiz 12 aylık dönemde toplam 183 günden az olması koşulları ile Türkiye’de vergiye tabi tutulmayacak; bu koşullardan birinin gerçekleşmesi durumunda, elde edilen kazanç Türkiye’de vergilendirilecektir.
Bir diğer ifadeyle, söz konusu vergilemenin Türkiye’de yapılabilmesi için;
söz konusu İtalya mukimi teşebbüsün bu faaliyetlerini icra etmek üzere Türkiye’de bir iş yerine sahip olması veya,
faaliyet süresinin herhangi bir kesintisiz 12 aylık dönemde toplam 183 günden fazla olması gerekmektedir.
Yukarıda belirtilen koşullardan birinin gerçekleşmemesi durumunda serbest meslek faaliyeti dolayısıyla elde edilen kazançlar Türkiye’de tevkifata tabi tutulmayacaktır.
Söz konusu İtalya mukimi teşebbüsün Türkiye’de icra edeceği serbest meslek faaliyetlerini bir iş yeri vasıtasıyla gerçekleştirmesi durumunda kendisine yapılacak ödemeler üzerinden vergi sorumlularınca Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 30 uncu maddesi uyarınca tevkifat yapılması gerekmektedir.
İtalya mukimi teşebbüsün bir iş yeri bulunmaksızın Türkiye’de icra edeceği serbest meslek faaliyeti ise, bu teşebbüsün personelleri vasıtasıyla Türkiye’de yapacağı serbest meslek faaliyetlerini ifade etmektedir. Bu durumda da, Türkiye’nin vergilendirme hakkı ve vergi sorumlularının tevkifat yükümlülüğü teşebbüsün faaliyet icrası amacıyla Türkiye’de herhangi bir kesintisiz 12 aylık dönemde toplam 183 günü aşan bir süre kalması koşuluna bağlanmıştır. Faaliyetin Türkiye’de icra edilmesi durumunda, istihkak sahibi teşebbüsün (İtalya’da mukim şirket) faaliyet icrası amacıyla Türkiye’de herhangi bir kesintisiz 12 aylık dönemde toplam 183 günü aşan bir süre kalıp kalmayacağının yaptıkları serbest meslek ödemeleri üzerinden vergi tevkifatı yapmak zorunda olan vergi sorumlularınca ödeme sırasında belirlenebilir olması ya da bilinmesi mümkün olmayabileceğinden, söz konusu ödemeler üzerinden vergi sorumlularının vergi tevkifatını yapmaları gerekmektedir.
Kendilerine yapılan ödemelerden vergi tevkifatı yapılan teşebbüsler, Anlaşma hükümleri çerçevesinde bu ödemelerin Türkiye’de vergilendirilmemesinin gerektiği durumlarda, bizzat veya vekilleri vasıtasıyla, tevkif edilen vergilerin iadesi için ilgili vergi dairesine başvurabileceklerdir.
İtalya’da mukim teşebbüsün Türkiye’de serbest meslek icrası için kaldığı sürenin bir vergilendirme dönemi içinde bir veya bir kaç seferde 183 günü aşıp aşmadığının tespitinde; Türkiye’de birden fazla teşebbüse serbest meslek faaliyeti sunuluyorsa bu faaliyetlerin tamamı ve hizmetin Türkiye’ye gönderilen birden fazla personel vasıtasıyla icra edildiği durumda, bunların Türkiye’de toplam kalma süreleri dikkate alınacaktır.
Anlaşma hükümlerine göre serbest meslek kazançları veya ücret gelirleri yönünden Türkiye’de vergi ödenmesi durumunda ödenen bu vergiler; Anlaşma’nın “Çifte Vergilendirmenin Önlenmesi” ne ilişkin 23 üncü maddesinin 2 nci fıkrası çerçevesinde, İtalya’da mahsup edilecektir.
Diğer taraftan, Anlaşma hükümlerinin iç mevzuata göre değişiklik getirdiği durumlarda, Türkiye’de elde edilen kazanç veya iratların ilgili Anlaşma çerçevesinde vergiye tabi tutulabilmesi için, İtalya mukimi olması durumunda söz konusu personelin ve Türkiye mukimi şirkete hizmet veren İtalya mukimi söz konusu şirketin, İtalya’da tam mükellef olduklarının ve tüm dünya kazançları üzerinden bu ülkede vergilendirildiklerinin İtalya yetkili makamlarından alınacak bir belge ile kanıtlanması ve bu belgenin aslı ile noterce veya bu ülkedeki Türk konsolosluklarınca tasdik edilen Türkçe tercümesinin birer örneğinin ilgili vergi dairesine veya kendilerine yapılan ödeme üzerinden vergi sorumlularınca vergi tevkifatı yapılması durumunda ise vergi sorumlularına ibraz edilmesi gerekmektedir.
SORU
:
: Faktoring şirketi tarafından aktife kayıtlı binaya yaptırılan tadilata ilişkin ödenen KDV’nin indirim konusu yapılabilir mi?
CEVAP : KDV Kanununun;
1/1 inci maddesinde; ticarî, sınaî, ziraî faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde Türkiye’de yapılan teslim ve hizmetlerin KDV’ye tabi olduğu,
17/4-e maddesinde; banka ve sigorta muameleleri vergisi kapsamına giren işlemler ve sigorta aracılarının, sigorta şirketlerine yaptığı sigorta muamelelerine ilişkin işlemleri ile Kurumlar Vergisi Kanununun 7 nci maddesinin (24) numaralı bendinde belirtilen kurumların kredi teminatı sağlama işlemlerinin KDV’den istisna olduğu,
29/1-a maddesinde; mükelleflerin yaptıkları vergiye tabi işlemler üzerinden hesaplanan katma değer vergisinden, bu Kanunda aksine hüküm olmadıkça, faaliyetlerine ilişkin olarak kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla hesaplanarak düzenlenen fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen katma değer vergisini indirebileceği,
29/3 üncü maddesinde; indirim hakkının, vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu takvim yılı aşılmamak şartıyla, ilgili vesikaların kanuni defterlere kaydedildiği vergilendirme döneminde kullanılacağı,
30/a maddesinde; vergiye tabi olmayan veya vergiden istisna edilmiş bulunan malların teslimi ve hizmet ifası ile ilgili alış vesikalarında gösterilen veya bu mal ve hizmetlerin maliyetleri içinde yer alan katma değer vergisinin, mükellefin vergiye tabi işlemleri üzerinden hesaplanan katma değer vergisinden indirilemeyeceği,
33/1 inci maddesinde; KDV Kanununa göre indirim hakkı tanınan işlemlerle indirim hakkı tanınmayan işlemlerin bir arada yapılması halinde, fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen katma değer vergisinin ancak indirim hakkı tanınan işlemlere isabet eden kısmının indirim konusu yapılabileceği
hüküm altına alınmıştır.
Diğer taraftan, 6802 sayılı Gider Vergileri Kanununun 28 inci maddesinin ikinci fıkrasında; “Bankerlerin yapmış oldukları banka muamele ve hizmetleri dolayısıyla kendi lehlerine her ne nam ile olursa olsun nakden veya hesaben aldıkları paralar (kendileri veya başkaları hesabına menkul kıymet alıp satmayı, alım – satıma tavassut etmeyi veya alıp sattıkları menkul kıymet karşılığı borçları ödemeyi taahhüt etmeyi meslek haline getirenlerin bu faaliyetleri dolayısıyla lehlerine kalan paralar ile mevduat faizi vermek veya sair adlarla faiz ve benzeri menfaatler sağlamak üzere devamlı olarak para toplama işiyle uğraşanların topladıkları paralara sağladıkları gelir ve menfaatler üzerinden komisyon, ücret, hizmet karşılığı gibi adlarla aldıkları paralar dahil) da banka muameleleri vergisine tabidir.” hükmü, aynı maddenin 6009 sayılı Kanunla değişik son fıkrasında ise, “90 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye göre ikraz işleriyle uğraşanlarla ikinci fıkrada belirtilen muamele ve hizmetlerden herhangi birini esas iştigal konusu olarak yapanlar bu Kanunun uygulanmasında banker sayılırlar.”
hükmü yer almaktadır.
Konuya ilişkin KDV Genel Uygulama Tebliği “III/C-4.2. Diğer Hallerde Kısmi Vergi İndirimi Uygulaması” başlıklı bölümünde;
“…
İndirim hakkı tanınan ve tanınmayan işlemleri birlikte yapan mükellefler, alışlarında yüklendikleri vergileri, herhangi bir ayırım yapmaksızın tamamen o dönemde indirilebilir KDV hesabına intikal ettirirler. Daha sonra aynı dönemde, toplam satışlar içinde indirim hakkı tanınmayan işlemlerin oranı bulunur, bu oran, o dönemdeki toplam satışlar nedeniyle yüklenilen vergilere uygulanarak, istisna kapsamına giren işlemler dolayısıyla yüklenilen vergi miktarı hesaplanır. Bu şekilde bulunan vergisiz satışlara (kısmi istisna kapsamına giren işlemlere) ait yüklenilen vergiler, KDV beyannamesinin ‘İlave Edilecek KDV’ satırına yazılır.
İndirim hakkı tanınan ve tanınmayan işleri birlikte yapan mükellefler, müşterek genel giderler ile amortismana tabi iktisadi kıymetler nedeniyle yüklendikleri vergilerden, indirim konusu yapılacak olanlar ile indirim konusu yapılmayıp, gider hesaplarına aktarılacak olanları, bu bölümde belirtilen esaslara göre ayırıma tabi tutacaklardır.”
60 No.lu KDV Sirkülerinin “8.1. İndirilemeyecek KDV” başlıklı bölümünün (8.1.5.) kısmında ise;
“KDV mükelleflerinin vergiye tabi işlemleri üzerinden hesaplanan KDV’den, ithal ettikleri mal ve hizmetler dolayısıyla ödenen veya kendilerine yapılan teslim ve hizmetler üzerinden hesaplanan KDV indirilebilmektedir.
Ancak, Kanunun 30 uncu maddesi kapsamındaki durumlara ilişkin olarak yüklenilen KDV indirim konusu yapılamamaktadır. İndirim konusu yapılmayan bu vergiler, Gelir ve Kurumlar Vergisi Kanunları çerçevesinde işin mahiyetine göre gider veya maliyet unsuru olarak dikkate alınabilmektedir. Gelir ve Kurumlar Vergisi Kanunları uyarınca indirimi kabul edilmeyen giderler nedeniyle yüklenilen KDV ise, gider veya maliyet unsuru olarak değil, kanunen kabul edilmeyen gider olarak dikkate alınmaktadır.
…”
açıklamalarına yer verilmiştir.
Bu hüküm ve açıklamalara göre; KDV’ye tabi işlemlerinizin de olması ve tadilat yapılan gayrimenkulün KDV’ye tabi olmayan işlemler ile KDV’ye tabi olan işlemlerin her ikisinde de kullanılması halinde, 17/4-e maddesi kapsamındaki işlemler nedeniyle yüklenilen KDV tutarlarının indirim konusu yapılmasına imkan bulunmadığından, KDV’den istisna işlemlerin gerçekleştiği dönemde toplam teslim ve hizmetler içindeki indirim hakkı tanınmayan işlemlerin oranının bulunması, bulunacak oranın toplam işlemler nedeniyle yüklenilen vergilere uygulanması ve bu şekilde hesaplanacak olan KDV’nin indirim hesaplarından çıkarılması suretiyle söz konusu hizmet alımı nedeniyle yüklenilen KDV’nin kısmi vergi indirimi çerçevesinde kanuni defterlere kaydedildiği vergilendirme döneminde takvim yılı aşılmamak şartıyla indirim konusu yapılması mümkün bulunmaktadır.
Diğer taraftan yapılan tadilata ilişkin yüklenilen KDV’den kısmi istisna uygulaması nedeniyle indirim konusu yapılamayan kısmın Gelir ve Kurumlar Vergisi Kanunları çerçevesinde işin mahiyetine göre gider veya maliyet unsuru olarak dikkate alınabileceği tabiidir.
SORU :
Aktifte kayıtlı bulunan taşınmazın leasing şirketine satılıp geri kiralanmasından sonra sözleşme sonunda 3. kişilere tekrar satışında gayrimenkulün edinim tarihi nedir?
CEVAP : KURUMLAR VERGİSİ YÖNÜNDEN:
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde; kurumların, en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan taşınmazların satışından doğan kazancın % 75’lik kısmı, anılan hükümdeki koşullara uyulmak şartıyla, kurumlar vergisinden istisna edilmiştir. Anılan bendin birinci paragrafında yer alan parantez içi hüküm, 6495 sayılı Kanunun 42 nci maddesi ile 02.08.2013 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere değiştirilmiş ve sat-kirala-geri al yöntemiyle yapılacak finansal kiralamalarda doğacak kazancın belirli şartlarla vergiden müstesna tutulması sağlanmıştır.
Anılan Kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinin 6495 sayılı Kanunun 42 nci maddesiyle değiştirilen parantez içi hükmünde;
“(Taşınmazların; kaynak kuruluşlarca, kira sertifikası ihracı amacıyla varlık kiralama şirketlerine satışı ile 21/11/2012 tarihli ve 6361 sayılı Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu kapsamında geri kiralama amacıyla ve sözleşme sonunda geri alınması şartıyla, finansal kiralama şirketlerine satışı ve varlık kiralama ile finansal kiralama şirketlerince taşınmazın devralındığı kuruma satışından doğan kazançlar için bu oran %100 olarak uygulanır ve bu taşınmazlar için en az iki tam yıl süreyle aktifte bulunma şartı aranmaz. Ancak söz konusu taşınmazların; kaynak kuruluş, kiracı veya sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerin yerine getirilememesi hâli hariç olmak üzere, varlık kiralama veya finansal kiralama şirketi tarafından üçüncü kişi ve kurumlara satılması durumunda, bu taşınmazların kaynak kuruluşta veya kiracıdaki varlık kiralama veya finansal kiralama şirketine devirden önceki kayıtlı değeri ile anılan kurumlarda ayrılan toplam amortisman tutarı dikkate alınarak satışı gerçekleştiren kurum nezdinde vergilendirme yapılır).” düzenlemeleri yer almaktadır.
Konuya ilişkin ayrıntılı açıklamaların yer aldığı 1 seri no.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin;
“5.6.2.2.1. Taşınmazlar” başlıklı bölümünde;
“….
Elden çıkarılacak taşınmazlardan doğacak kazancın, bu istisna uygulamasına konu olabilmesi için taşınmazın Türk Medeni Kanununun 705 inci maddesi gereğince kurum adına tapuya tescil edilmiş olması gerekmektedir. Bu nedenle, ilgili kurum adına tapuya tescili yapılmamış bir binanın satışından doğan kazanca bu istisna uygulanmayacaktır.
Fiiliyatta cins tashihinin kurum adına tapuya tescilinin yapılmasında çeşitli nedenlerle gecikmeler olabilmektedir. Bu gibi durumlarda, taşınmazın işletme aktifinde iki yıl süreyle bulunup bulunmadığının, tespitinde, işletmede iki yıldan fazla süreyle sahip olunarak fiilen kullanıldığının, yapı inşaatı ruhsatı, vergi dairesi tespiti veya resmi kurum kayıtlarından birisi ile tevsik edilebilmesi mümkün olabilecektir.
“5.6.2.3.1. İki tam yıl süre ile aktifte bulundurulma” başlıklı bölümünde;
“İstisna uygulamasına konu olacak taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının en az iki tam yıl (730 gün ) süreyle kurumun aktifinde yer alması, diğer bir ifadeyle kurumun bu değerlere iki tam yıl süreyle bilfiil sahip olması gerekmektedir
….
açıklamalarına yer verilmiştir.
Ayrıca, 6361 sayılı Finansal Kiralama Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanununun 18 inci maddesinde, finansal kiralama sözleşmesinin, kiralayanın, kiracının talebi ve seçimi üzerine üçüncü bir kişiden veya bizzat kiracıdan satın aldığı veya başka surette temin ettiği veya daha önce mülkiyetine geçirmiş bulunduğu bir malın zilyetliğini, her türlü faydayı sağlamak üzere kira bedeli karşılığında, kiracıya bırakmasını öngören sözleşme olduğu, 23 üncü maddesinde, finansal kiralama konusu malın mülkiyetinin kiralayana ait olduğu ancak taraflar sözleşmede, sözleşme süresi sonunda kiracının, malın mülkiyetini satın alma hakkını haiz olacağını kararlaştırabilecekleri hüküm altına alınmıştır.
Bunun yanında, Türk Medeni Kanununun “B. Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması” alt başlığının altında yer alan “I. Tescil” başlıklı 705 inci maddesinde, taşınmaz mülkiyetinin kazanılmasının tescille olduğ; miras, mahkeme kararı, cebrî icra, işgal, kamulaştırma hâlleri ile kanunda öngörülen diğer hâllerde, mülkiyetin tescilden önce kazanılacağı ancak, bu hâllerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesinin, mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlı olduğu hükme bağlanmıştır.
Bu hüküm ve açıklamalara göre, şirketinizin aktifinde kayıtlı binanın sat-kirala-geri al yöntemiyle finansal kiralama şirketine devredilmesi ve daha sonra kira süresinin sonunda tekrar şirketinizce devralınması halinde, Kurumlar Vergisi Kanununun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi uygulaması açısından iki yıllık sürenin hesabında, söz konusu binanın kira süresinin sonunda şirketiniz adına tapuda tekrar tescil edildiği tarih esas alınacaktır.
KATMA DEĞER VERGİSİ KANUNU YÖNÜNDEN:
3065 sayılı KDV Kanununun;
– 1 inci maddesinde, Türkiye’de ticari, sınai, zirai ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetler ile her türlü mal ve hizmet ithalatının KDV ye tabi olduğu,
-17/4-r maddesinde, kurumların aktifinde veya belediyeler ile il özel idarelerinin mülkiyetinde, en az iki tam yıl süreyle bulunan iştirak hisseleri ile taşınmazların satışı suretiyle gerçekleşen devir ve teslimler ile bankalara borçlu olanların ve kefillerinin borçlarına karşılık taşınmaz ve iştirak hisselerinin (müzayede mahallerinde yapılan satışlar dahil) bankalara devir ve teslimlerinin vergiden istisna olduğu,
İstisna kapsamındaki kıymetlerin ticaretini yapan kurumların, bu amaçla aktiflerinde bulundurdukları taşınmaz ve iştirak hisselerinin teslimlerinin ise istisna kapsamında yer almadığı,
İstisna kapsamında teslim edilen kıymetlerin iktisabında yüklenilen ve teslimin yapıldığı döneme kadar indirim yoluyla giderilemeyen katma değer vergisinin, teslimin yapıldığı hesap dönemine ilişkin gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınacağı,
– 02.08.2013 tarihinde yürürlüğe giren 17/4-y maddesinde, 21/11/2012 tarihli ve 6361 sayılı Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu kapsamında; finansal kiralama şirketlerince bizzat kiracıdan satın alınıp geriye kiralanan taşınmazlara uygulanmak üzere ve kiralamaya konu taşınmazın mülkiyetinin sözleşme süresi sonunda kiracıya devredilecek olması koşulu ile kiralanmaya konu taşınmazların kiralayana satılması, satan kişilere kiralanması ve devrinin KDV den istisna olduğu,
hüküm altına alınmıştır.
Konuyla ilgili olarak 01.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren Katma Değer Vergisi Genel Uygulama Tebliğinin II.F/4.16., 4.16.1., 4.21. bölümlerinde;
“4.16. İki Tam Yıl Süreyle Sahip Olunan İştirak Hisseleri ve Taşınmazların Satışı
3065 sayılı Kanunun (17/4-r) maddesi uyarınca, kurumların aktifinde veya belediyeler ile il özel idarelerinin mülkiyetinde, en az iki tam yıl süreyle bulunan iştirak hisseleri ile taşınmazların satışı suretiyle gerçekleşen devir ve teslimler ile bankalara borçlu olanların ve kefillerinin borçlarına karşılık taşınmaz ve iştirak hisselerinin (müzayede mahallerinde yapılan satışlar dâhil) bankalara devir ve teslimleri KDV’den müstesna olup, istisna kapsamındaki kıymetlerin ticaretini yapan kurumların, bu amaçla aktiflerinde bulundurdukları taşınmaz ve iştirak hisselerinin teslimleri ise istisna kapsamı dışındadır.
Diğer taraftan madde hükmüne göre, istisna kapsamında teslim edilen kıymetlerin iktisabında yüklenilen ve teslimin yapıldığı döneme kadar indirim yoluyla giderilemeyen katma değer vergisi, teslimin yapıldığı hesap dönemine ilişkin gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınır.
3065 sayılı Kanunun (17/4-r) maddesi uyarınca yapılan teslimlerle ilgili alış ve giderlere ait KDV’nin indiriminde ise aşağıdaki şekilde hareket edilir.
– İşlemin yapıldığı tarihe kadar indirim yoluyla telafi edilen kısım için herhangi bir düzeltme yapılması gerekmez.
– Satış tarihine kadar indirilemeyen kısım ise indirilecek KDV hesaplarından çıkarılarak “İlave Edilecek KDV” olarak beyan edilir ve teslimin yapıldığı hesap dönemine ilişkin gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider veya maliyet olarak dikkate alınır.
4.16.1. Taşınmaz Satışlarında İstisna Uygulaması
Satışa konu edilecek taşınmazlar (arsa, arazi, bina) ile iştirak hisselerinin satışında istisna uygulanabilmesi için kurumların aktiflerinde, belediyeler ile il özel idarelerinin mülkiyetinde asgari 2 tam yıl (730 gün) kayıtlı bulunmuş olması gerekmektedir.
İstisna kapsamındaki kıymetlerin ticaretini yapan (taşınmazların mutat olarak alım satımının yapılması veya kiraya verilmesi) kurumların, bu amaçla aktiflerinde bulundurdukları taşınmazların tesliminde istisna hükmü uygulanmaz.
İstisna, satış yoluyla gerçekleştirilen devir ve teslimlerde uygulanır. Bağış, hibe şeklinde yapılan devir ve teslimler istisna kapsamı dışındadır.
..
4.21.Finansal Kiralama Şirketlerince Taşınmazların Bizzat Kiracıdan Satın Alınması, Satan Kişilere Kiralanması ve Kiralayana Satılması (Sat-Kirala-Geri Al) İşlemi
3065 sayılı Kanunun (17/4-y) maddesine göre, 21/11/2012 tarihli ve 6361 sayılı Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu kapsamında, finansal kiralama şirketlerince bizzat kiracıdan satın alınıp geri kiralanan taşınmazlara uygulanmak üzere ve kiralamaya konu taşınmazın mülkiyetinin sözleşme süresi sonunda kiracıya devredilecek olması koşulu ile kiralamaya konu taşınmazların kiralayana satılması, satan kişilere kiralanması ve devri işlemi KDV’den istisna edilmiştir.
Buna göre, finansal kiralama şirketlerinin 6361 sayılı Kanun kapsamında, bir taşınmazı sahibinden satın alıp bizzat sahibine geri kiralaması işlemine, söz konusu taşınmazın mülkiyetinin sözleşme süresi sonunda kiracıya devredilecek olması koşulu ile KDV istisnası uygulanır.
İstisna, kiralamaya konu taşınmazların satın alınması, satan kişilere kiralanması ve tekrar kiralayana satılması ve devri işlemlerinde uygulanacak olup, aynı sözleşme kapsamındaki işlemlerin ayrıştırılarak farklı uygulamalara tabi tutulması mümkün değildir.
Söz konusu istisna kısmi istisna kapsamında olup, finansal kiralama şirketine satılan taşınmazların iktisabında yüklenilen KDV’nin, 3065 sayılı Kanunun (30/a) maddesine göre düzeltilmesi gerekir.” denilmektedir.
Buna göre, şirketiniz aktifine kayıtlı taşınmazın sat-kirala-geri al işlemine konu edilerek finansal kiralama şirketine satışında mülkiyet devredilmekte olup kiralama süresi bitiminde mülkiyetin geri dönüşü söz konusu olduğundan taşınmazın kiralama süresince şirketinizin aktifinde kayıtlı görülmesi mümkün bulunmamaktadır. Dolayısıyla istisna kapsamında satılıp kiralanan ve sözleşme süresi sonunda geri satın alınan taşınmazın şirketinizce üçüncü kişilere satışında Katma Değer Vergisi Kanunu 17/4-r maddesi kapsamında iki tam yıllık sürenin başlangıcı olarak taşınmazın kiralama süresi sonunda şirketiniz adına tapuda tescil tarihinin dikkate alınması gerekmektedir.
SORU :
Kargo şirketinin müşterilerinin toplu olarak sevk irsaliyesi düzenlediği sevk irsaliyesinin fotokopi ile çoğaltılarak her bir gönderinin içerisine koyulabilir mi?
CEVAP : 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 230 uncu maddesinin (5) numaralı bendinde; “Satılan malların teslim tarihi ve irsaliye numarası, (Malın alıcıya teslim edilmek üzere satıcı tarafından taşındığı veya taşıttırıldığı hallerde satıcının, teslim edilen malın alıcı tarafından taşınması veya taşıttırılması halinde alıcının, taşınan veya taşıttırılan mallar için sevk irsaliyesi düzenlenmesi ve taşıtta bulundurulması şarttır.
Malın, bir mükellefin birden çok iş yerleri ile şubeleri arasında taşındığı veya satılmak üzere bir komisyoncu veya diğer bir aracıya gönderildiği hallerde de, malın gönderen tarafından sevk irsaliyesine bağlanması gereklidir. Bu bentte yazılı irsaliyeler hakkında fiyat ve bedel ile ilgili bilgiler hariç olmak üzere, bu madde hükmü ile 231 inci madde hükmü uygulanır. İrsaliyelerde malın nereye ve kime gönderildiği ayrıca belirtilir.
Şu kadar ki nihai tüketicilerin tüketim amacıyla perakende olarak satın aldıkları malları kendilerinin taşıması veya taşıttırması halinde bu mallara ait fatura veya perakende satış fişinin bulunması şartıyla sevk irsaliyesi aranmaz.)” hükmüne yer verilmiştir.
Mezkur Kanunun 240 ıncı maddesinin (A) fıkrasında; “Taşıma irsaliyeleri: Ücret karşılığında eşya nakleden bütün gerçek ve tüzel kişiler naklettikleri eşya için 209 uncu maddede yazılı bilgilerle, sürücünün ad ve soyadı ve aracın plaka numarasını ihtiva eden ve seri ve sıra numarası dahilinde teselsül eden irsaliye kullanmak zorundadırlar. Bu irsaliyenin bir nüshası eşyayı taşıttırana, bir nüshası eşyayı taşıyan aracın sürücüsüne veya kaptanına verilir ve bir nüshası da taşımayı yapan nezdinde saklanır. Bu bent hükmü nakliye komisyoncuları ile acenteleri de kapsar.” hükmü yer almaktadır.
Buna göre, mal sevkiyatı yapan veya yaptıran alıcı veya satıcıların sevk irsaliyesi, ücret karşılığında eşya nakledenlerin ise taşıma irsaliyesi düzenlemeleri gerekmektedir.
Öte yandan 464 sıra numaralı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinin “3.4. Kargo ve Lojistik İşletmeleri” başlıklı bölümünde; “…
Kargo ve lojistik işletmeleri ticari nitelikteki gönderileri Vergi Usul Kanunu uyarınca düzenlenmesi zorunlu tevsik edici belgeler ile birlikte kabul edecekler ve taşıma esnasında istenildiğinde ibraz edilecek şekilde gönderiye ekleyeceklerdir.” açıklaması yapılmıştır.
Yukarıda yer alan hüküm ve açıklamalara göre;
– Şirketinizce, alıcısı veya satıcısı olmadığınız sadece müşteriniz adına dağıtımını yaptığınız kitap dergi vb. emtialara ilişkin sevk irsaliyelerinin, kurumunuzca düzenlenmesi mümkün bulunmamaktadır.
– Söz konusu emtialar için müşteriniz tarafından alıcılar adına sevk irsaliyesi düzenlenmesi, taşıma esnasında istenildiğinde ibraz edilecek şekilde gönderiye eklenilmesi gerekmektedir.
– Müşteriniz tarafından farklı alıcılar adına yapılan gönderiler için toplu olarak sevk irsaliyesi düzenlenmesi ve bu irsaliyenin şirketiniz tarafından fotokopi ile çoğaltılarak gönderi içerisine konulmak suretiyle emtiaların sevk edilmesi mümkün bulunmamaktadır.
– Operasyon merkezinizden şubelerinize veya şubelerinizden alıcılara taşıma yaptığınız emtialar için şirketinizce, acentelerinizin bulunmadığı illerde ise taşımayı yapan ilgili kargo şirketince taşıma irsaliyesi düzenlenmesi gerektiği tabiidir.