Vergilendirmenin Önemli Unsuru Olan Devamlılık Kriteri Hangi Esaslara Bağlanmıştır ?

1.GİRİŞ:

193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun, 1.maddesine göre gelir, bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların net tutarı olarak tanımlanmış olup aynı kanunun 2’nci maddesinde ise gelire giren kazanç ve iratlar 7 grup olarak sayılmıştır. Bu kanuni düzenlemelere göre; bir gelirin vergilendirilebilmesi için, 2. maddede sayılan gelir gruplarından birine girmesine bağlıdır. Gelir Vergisi sistemimizde, belli bir kaynağa bağlı gelir öğelerinin yanında, böyle bir kaynağa bağlı olmayan ya da süreklilik taşımayan kimi gelirler de, sair kazanç ve iratlar grubunda vergiye bağlı tutulmuştur.

Kanunun 2. maddesinde sayılan gelir gruplarından “sair kazanç ve iratlar” ilk bakışta, önceki 6 gruba girmeyen gelirlerin bu grupta vergilendirileceği izlenimini veriyorsa da, bu gruba giren gelirlerin Gelir Vergisi Kanunu’nun 80 ve 81. maddelerinde ayrı ayrı gösterilmiş olması, bu izlenimi doğru kılmamaktadır. Diğer bir deyişle, ilk 6 gruba girmeyen bir gelirin vergilendirilebilmesi, ancak söz konusu gelirin “sair kazanç ve iratları” düzenleyen maddeler içinde belirtilmiş olmasına bağlıdır.[1][1]

Bu bilgiler ışığında gelirin ilk 6 unsurunda devamlılık kriteri esas alınarak vergilendirme öngörülmüş olup, son gelir türünde ise devamlılık arz etmeyen diğer bir ifade ile mutad olmadan/arızi olarak elde edilen gelirlerin vergilendirilmesine ilişkin hükümler yer almaktadır.

Makalemizin ilerleyen bölümlerinde de açıklanacağı üzere faaliyetin devamlı veya arızi olarak yapılması vergilemede önemli bir kriter olarak ele alınmış olup, konu yargı kararları ve bakanlık görüşleri ile açıklanmaya çalışılacaktır.

2. DEVAMLILIK KRİTERİNİN USUL VE ESASLARI:

2.1. Konuya Genel Bakış:

193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 37. maddesinde, “Her türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan kazançların ticari kazanç olduğu, aynı Kanunun 65. maddesinde ise; Her türlü serbest meslek faaliyetinden doğan kazançlar serbest meslek kazancı olarak vergilendirilmesi öngörülmüştür.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 37.maddesinin birinci fıkrasında, her türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan kazançlar ticari kazanç olarak tanımlanmış olup 7 bent halinde sayılan kazançlar dışında ticari ve sınai faaliyetlerin neler olduğuna dair belirleyici kriter ortaya koymamıştır[2][2].

Bu nedenle, ticari faaliyetin kapsamının belirlenmesinde Ticaret Kanunu hükümlerinden yararlanmak gerekmektedir. Anılan Kanunun 3. maddesinde, bir ticarethane veya fabrika yahut ticari şekilde işletilen diğer bir müesseseyi ilgilendiren bütün muamele, fiil ve işlerin ticari işlerden olduğu belirtilerek ticari muameleyi de içine alan bir tanımlama yapılmıştır. Maddede tanımlanan ticari işler, aynı Kanunun 11, 12 ve
13. maddelerinde tanımlanan ticari işletmeyi ilgilendiren işlerdir. Kanunun 12. maddesinde ticari işletmeye konu oluşturabilecek faaliyetler örnek olarak sayılmış ve her türlü imal ve inşa işlerine de bunlar arasında yer verilmiştir. Ticaret Sicili Nizamnamesi’nin 14.maddesinin ikinci fıkrasında ise bir gelir sağlamayı hedef tutmayan ve devamlı olmayan faaliyetlerin ticari işletme sayılmayacağı belirtilmiştir. Buna göre bir faaliyetin ticari faaliyet sayılabilmesi için ticari amaçla yapılması ve süreklilik göstermesi gerekmektedir.

3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun “Verginin konusunu teşkil eden işlemler” başlıklı 1 inci maddesinde ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin Türkiye’de yapılması kaydıyla katma değer vergisine tabi olduğu belirtilmiş, ticari faaliyetin devamlılığı kapsamı ve niteliğinin Gelir Vergisi Kanunu hükümlerine, bu Kanunda açıklık bulunmayan hallerde, Türk Ticaret Kanunu ve diğer ilgili mevzuat hükümlerine göre tayin ve tespit edileceği açıklanmıştır. Bu noktada ticari faaliyetin devamlı mı yoksa arızi mi yapıldığı hususunda gerek Gelir Vergisi Kanunu ve gerekse Türk Ticaret Kanununda açık bir düzenleme bulunmamaktadır.

§ Gelir Vergisi Kanununda ticari faaliyetin açık bir tanımının yapılması yerine, yalnızca ticari kazanç tanımlanmıştır. Ancak, bu Kanunda arızi ticari muamelelerden sağlanan kazançların arızi kazanç olarak sayılmış olması ticari faaliyetin esas itibarıyla mutad olarak yapılması gerektiğini göstermektedir. Devamlılığın objektif ölçüsü ise ticari bir organizasyonun varlığıdır,

§ Ticaret Kanununda da ticari faaliyet ticari işletme kavramına bağlanmış, ticari işletme çerçevesinde yapılan faaliyetler ticari faaliyet niteliğinde kabul edilmiştir.

Bu düzenlemelerden, ticari kazanç ve arızi kazançta ortak unsurun ticari amaç ve bu iki kazanç türünü ayırıcı ölçünün, arızi kazançta faaliyetin süreklilik taşımaması olduğu anlaşılmaktadır. Bu noktada özetle ticari ve arızi kazancın belirlenmesinde iki önemli kriter belirgin olarak karşımıza çıkmaktadır;

ü Faaliyetin sermaye ve emekten oluşan bir organizasyona dayanması,

ü Faaliyette devamlılık unsurunun belirlenmesi,

Maddi ve şekli anlamda bir ticari organizasyonun belirgin olmadığı durumlarda kazanç doğuran işlemin çokluğu, devamlılık unsurunu belirleyen en nesnel ölçüdür. Bir işlemin devamlılık taşıdığı genel kural olarak; işlemin aynı vergilendirme döneminde yinelenmesi ya da önceki vergilendirme döneminde de yapılmış olmasına göre belirlenebilir. Diğer yaklaşımla, bir takvim yılı içinde birden fazla tekrarlanan veya birden fazla takvim yılında tekrarlanan işlemlerde devamlılık kast ve niyeti bulunduğu karinesine ulaşılır.

2.2. Devamlılık Unsurunun Vergilendirmeye Etkisi:

2.2.1. Ticari ve Arızi Kazanç Ayrımı

193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun “Gelire giren sair kazanç ve iratlar” başlıklı Gelir Vergisi Kanunu’nun 80. maddesi “Diğer Kazanç ve İratları” düzenlemiş olup aynı kanunun 82. maddesinde ise arızi kazançlar 6 bend halinde tahdid edilerek tek tek sayılarak belirlenmiştir. Buna göre arızi kazançlar;

1- Arızi olarak ticari muamelelerin icrasından veya bu nitelikteki muamelelere tavassuttan elde edilen kazançlar,

2- Ticari veya zirai bir işletmenin faaliyeti ile serbest meslek faaliyetinin durdurulması veya terk edilmesi, henüz başlamamış olan böyle bir faaliyete hiç girişilmemesi, ihale, artırma ve eksiltmelere iştirak edilmemesi karşılığında elde edilen hasılat,

3- Gayrimenkullerin tahliyesi veya kiracılık hakkının devri karşılığında alınan tazminatlar ile peştemallıklar (kiracıya ait tesisat ve malların tahliye ve devri sırasında kiralayan veya yeni

kiracıya devrinde doğan kazançlar dahil)

4- Arızi olarak yapılan serbest meslek faaliyetleri dolayısıyla tahsil edilen hasılat,

5- Gerçek usulde vergiye tâbi mükelleflerin terk ettikleri işleri ile ilgili olarak sonradan elde ettikleri kazançlar (zarar yazılan değersiz alacaklarla, karşılık ayrılan şüpheli alacakların tahsili dahil)

6- Dar mükellefiyete tâbi olanların 45 inci maddede yazılı işleri arızî olarak yapmalarından elde ettikleri kazançlar.

Ticari Kazanç- Serbest Meslek Kazancı Arızi Kazanç
1 Devamlı olarak icra edilen faaliyetler bu kapsamda vergilendirilir Devamlı olarak yapılmayan faaliyetler bu kapsamda vergilendirilir

2

Gelir Vergisi Kanunu 37. Madde hükmüne göre vergilendirilir Gelir Vergisi Kanunu 82. Madde hükmüne göre vergilendirilir

3

Tahakkuk Esası geçerlidir Tahsilat (Elde etme) Esası geçerlidir

4

Yıllık G.V Beyannamesi ile beyan edilir Yıllık G.V Beyannamesi ile beyan edilir

5

İstisna uygulaması bulunmamaktadır 2006- 14.000 YTL, 2007- 15.000 YTL, 2008- 16.000 YTL’lik kısmı istisna edilmiştir.

6

Dar mükellefler yıllık beyanname ile beyan ederler Dar mükellefler münferit beyanname ile beyan ederler

7

Zararların karlara mahsubu mümkündür Arızi kazançtan doğan zararlar mahsup edilemez

8

Geçici Vergi mükellefiyeti vardır Geçici Vergi mükellefiyeti yoktur

9

Katma Değer Vergisi mükellefiyeti vardır Katma Değer Vergisi mükellefiyeti yoktur

2.2.2. Telif Hakları İstisnası Kapsamında Devamlılık Unsurunun Önemi

193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun “Serbest Meslek Kazancının Tarifi” başlıklı 65. maddesinde; Her türlü serbest meslek faaliyetinden doğan kazançların serbest meslek kazancı olarak vergilendirileceği hükmü yer almıştır.

Aynı kanunun 18.maddesinde; “Müellif, mütercim, heykeltraş, hattat, ressam, bestekar, bilgisayar programcısı ve mucitlerin ve bunların kanuni mirasçılarının şiir, hikaye roman, makale, bilimsel araştırma ve incelemeleri, bilgisayar yazılımı, röportaj, karikatür, fotoğraf, film, video band, radyo ve televizyon senaryo ve oyunu gibi eserlerini gazete, dergi, bilgisayar ve internet ortamı, radyo, televizyon ve videoda yayınlamak veya kitap, CD, disket, resim, heykel ve nota halindeki eserleri ile ihtira beratlarını satmak veya bunlar üzerindeki mevcut haklarını devir ve temlik etmek veya kiralamak suretiyle elde ettikleri hasılatın Gelir Vergisi’nden istisna edildiği hüküm altına alınmıştır.

Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 1/l. maddesine göre serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetler vergiye tabidir. Buna göre, sözü edilen faaliyetleri mutad ve sürekli bir şekilde yapanlar gerçek usulde katma değer vergisine tabi olacak, arızi nitelik taşıyan serbest meslek faaliyetlerinde ise vergi uygulanmayacaktır.

Sözü edilen 18. madde kapsamına giren faaliyetlerin mutad ve sürekli bir çerçevede sürdürülmesi gerçek usulde katma değer vergisi mükellefiyetini gerektirmektedir. Bu faaliyetlerin arızi olarak yapılması halinde yukarıdaki açıklama çerçevesinde vergi aranılmayacaktır.

Öte yandan, Katma değer Vergisi Kanunu’nun 9. maddesinde; Maliye Bakanlığı’nın, gerekli görülen hallerde, vergiye tabi işlemlere taraf olanları verginin ödenmesinden sorumlu tutabileceği hükme bağlanmıştır. Bu yetkiye dayanılarak, Gelir Vergisi Kanunu’nun sözü edilen 18. maddesi kapsamına giren teslim ve hizmetleri münhasıran aynı Kanunun 94. maddesinde zikredilen kişi ve kuruluşlara yapanların katma değer vergisinin bu kişi veya kuruluşlar tarafından sorumlu sıfatıyla beyan edilmesi uygun görülmüştür.

Gelir Vergisi Kanunu’nun 94. maddesinde sayılan kişi veya kuruluşlar, aynı Kanunun 18. maddesi kapsamına giren kişilere yapacakları ödemeler ile ilgili olarak gelir vergisi stopajına esas olan miktar üzerinden % 18 nispetinde katma değer vergisini hesaplayıp vergi sorumlularına ait katma değer vergisi beyannamesi ile sorumlu sıfatıyla beyan edip ödeyeceklerdir.

Sorumluluk uygulamasını tercih etmeyenler ile esasen bu kapsama girmesi mümkün olmayan mükelleflerin, Gelir Vergisi Kanunu’nun 94. maddesinde sayılan kişi ve kuruluşlara yaptıklan teslim ve hizmet ifaları sebebiyle hesaplanan katma değer vergisi kendileri tarafından mükellef sıfatıyla beyan edilip ödenecektir[3][3].

Bu bilgiler ışığında;

  • 18.Madde kapsamına giren işlemlerin aynı veya birbirini izleyen yıllarda birden fazla eser meydana getirilmesi şeklinde yürütülmesi faaliyetin mutad olarak yapıldığına dair delalet teşkil edeceğinden mükellefiyet tesis edilerek katma değer vergisi beyannamesi verilmesi gerekmektedir.
  • 18.Madde kapsamına giren işlemlerin aynı Kanunun 94. maddesinde zikredilen kişi ve kuruluşlara arızi kazanç kapsamında yapılması halinde katma değer vergisinin bu kişi veya kuruluşlar tarafından sorumlu sıfatıyla beyan edilmesi gerekeceğinden ayrıca mükellefiyet tesis edilmesine gerek bulunmamaktadır.
  • Gelir Vergisi Kanunun 65. ve 18.maddesi kapsamındaki serbest meslek faaliyetlerinin birlikte yapılması halinde sorumluluk uygulaması geçerli olmayacaktır.

Konu ile ilgili olarak Bakanlık Makam’ından alınan 16.11.95 tarih 63706 sayılı yazıda; “Gelir Vergisi Kanunu’nun 18.madde metninde yer alan eser kapsamına giren çalışmalarla ilgili olarak, aynı yılda veya birbirini takip eden yıllarda bir defaya mahsus olmak üzere eser meydana getirmesi arızi serbest meslek faaliyeti, aynı yılda ya da birbirini takip eden yıllarda, birden fazla eser meydana getirmesi durumunda ise, bu faaliyet süreklilik içerdiğinden mutat meslek faaliyeti kapsamında değerlendirilmesi gerektiği” ifade edilmiştir.

3. KONUYA İLİŞKİN YARGI VE BAKANLIK GÖRÜŞLERİ:

  • Arızi kazançlarda tahsil Esası Geçerlidir[4][4]

Davacının borç alıp verme işine aracılık ettiği yılda, bu faaliyetinden elde ettiği kazanca karşılık 1982 yılı vadeli dört adet borç senedi aldığı ve senetleri üçüncü şahıslara ciro ettiği anlaşılmaktadır. Borç senetlerinin ciro edilmiş olması, cirantanın senet karşılıklarının ödenmemesinden doğan sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağından, başka bir anlatımla, alacaklı ile borçlu arasındaki alacak borç ilişkisini bertaraf etmeyeceğinden, ciro nedeniyle yapılan tahsilat, gelirin elde edilmesi olarak kabul edilemez. Davacının söz konusu senette yazılı kazanca tasarrufunun ancak vade tarihinde mümkün olması ve arızi kazançların ödeme olmadan senede bağlanmasında, alacağı muhasebeleştirme olanağı bulunmaması karşısında, Gelir Vergisi Kanunu’nun 82.maddesinin birinci bendi hükmüne göre uyuşmazlığa konu olan arızi kazancın tavassut ücretinin tahsil edildiği yılda elde edildiği ve davacı yönünden bu yılın gelirini teşkil ettiğinin kabulü gerekir.

  • Gayrimenkul, alım satım ve inşaat işlerinin ticari kazanç sayılarak vergilendirilebilmesi için, bu muamelelerin öteden beri yapılıyor olması, yani devamlılık arz etmesi gerekir[5][5]

193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 37/4. maddesine göre ticari faaliyet elde edilen kazançta ticari kazanç sayılarak vergilendirilmiş ise de, anılan kanun maddeleri uyarınca gayrimenkullerin alım, satım ve inşaat işlerinin ticari faaliyet sayılıp ticari kazanç hükümlerine göre vergilendirilebilmesi için bu muamelelerin öteden beri yapılıyor olması yani devamlılık arz etmesi gerektiği, idarece, daire ve dükkan satışının birden çok olması nedeniyle olayda devamlılık olduğu iddia edilmekte ise de, arızi kazancın tanımlandığı Geçici 56. maddenin G bölümündeki ‘arızi olarak ticari muamelelerin icrasından’ şeklinde çoğul düzenleme yapılması, devamlılığın bir inşaatta birden fazla daire satışı olarak değil, birden fazla inşaat yapılması olarak anlaşılması gerektiği, davacı tarafından söz konusu inşaattan başka yapılmış veya yapılmakta olan bir inşaatın bulunduğu hususunda bir tespitte de bulunulmadığından, davacı adına daire ve dükkan satışlarından elde edilen kazancın ticari kazanç olduğu ileri sürülerek yapılan tarhiyatta isabet görülmediği gerekçesiyle vergi ve cezaların kaldırılmasına karar vermiştir.

  • Faaliyetinde Devamlılık Olduğu Tespit Edilen Davacının Elde Ettiği Kazancın Ticari Kazanç Olarak Vergilendirilmesi Gerektiği[6][6]

Davacının 1998 yılında satın aldığı arsaya aynı yıl inşaat yapmaya başladığı, inşaatını kat mülkiyetine çevirip 31 adet mesken ve işyeri yaptığı, 12 adet daire ile 1 adet tarlayı 1998 yılında, 13 adet işyeri, 5 adet daire, 1 adet arsa ile …..semtinde 1 adet daireyi 1999 yılında muhtelif kişilere sattığının tapu kayıtları ile tespit edildiği, tespit edilen bu hususların inceleme raporu eki tutanağın 4.maddesine alındığı ve davacı tarafından da kabul edildiği, bu durumda davacının ticari kazanç elde etme amacının bulunduğu, ayrıca faaliyetinde devamlılık göstermesi nedeniyle gayrimenkullerin satışından elde edilen kazancın ticari kazanç olarak vergilendirilmesi gerekmektedir.

  • Özel İnşaat İşi Sonucu Yapılan Dükkanların Satışından Elde Edilen Kazancın Ticari Kazanç Olarak Vergilendirilemeyeceği[7][7]

Ticaret Sicil Nizamnamesi’nde ise, gelir sağlamayı hedef tutmayan ve devamlı olmayan faaliyetlerinin ticari işletme sayılmayacağı ön görülmüştür. Buna göre bir faaliyetin ticari faaliyet sayılabilmesi için ticari nitelik taşıması ve süreklilik göstermesi yeterlidir. Arızi olarak ticari muamelerin icrasından veya bu nitelikteki muamemelere tavasuttan elde edilen kazançlar arızı kazanç olarak vergiye tabi tutulmuştur. Arızi ve ticari kazançta benzerlik, her iki kazancın ticari amaçla yapılmış olması farkın ise, arazi kazançta faaliyetin süreklilik taşımamasıdır. Kanunda arızi olarak ticari muamelelerin icrasından şeklinde çoğul düzenleme yapılması, devamlılığın bir inşaatta birden fazla daire satışı olarak değil, birden fazla inşaat yapılması olarak anlaşılması gerekmektedir. Davacının 21.1.1997 tarihinde dört dairesi arsa sahiplerine ait olmak üzere on dört daireli inşaata başladığı inşaatın devamı sırasında inşa edilen daire ve dükkanlar pey der pey sattığı ve inşaatın 2000 yılında tamamlanarak alıcılarına teslim edildiği sabit olsa da gayrimenkullerin alım, satım ve inşaat işlerinin ticari faaliyet sayılıp ticari kazanç hükümlerine göre vergilendirilebilmesi için bu muamelelerin öteden beri yapılıyor olması yani devamlılık arz etmesi gerektiği için arızi kazanç olarak vergilendirilmesi gerekir.

  • Farklı yıllarda iktisap ettiği arazi vasfındaki (9) adet gayrimenkulü 21.04.1999, 22.04.1999 tarihlerinde satan ve devamlılık unsuru içeren bu satışların kazanç sağlama amacı taşımadığını da kanıtlayamayan davacının bu faaliyetinden elde ettiği kazancının ticari kazanç olarak vergilendirileceği hk[8][8]

Gayrimenkul alım, satım ve inşaından elde edilen kazançların ticari kazanç sayılarak vergilendirilmesi için devamlılık koşulu aranmıştır. Bir işlemin devamlılık taşıdığı ise işlemin aynı vergilendirme döneminde yenilenmesi ya da önceki vergilendirme döneminde de yapılmış olmasına göre belirlenir. Maddi ve şekli anlamda bir ticari organizasyonun belirgin olmadığı durumlarda kazanç doğuran işlemin çokluğu, devamlılık unsurunu belirleyen en nesnel ölçüdür. devamlılık unsurunun gerçekleşmesi halinde, bu işlemlerin kazanç sağlamak amacıyla yapılmadığını kanıtlama yükü vergi mükelleflerine düşer. Farklı yıllarda iktisap edildikten sonra 1999 yılında elden çıkarılan birden çok taşınmaz bulunması, gayrimenkul alım satış işiyle uğraşıldığına karine teşkil etmekte olup, satışların aynı günde bir kişiye yapılmış olması bu durumu değiştirmemektedir.

  • Muhtelif Tarihlerde Satın Almış Olduğu Arsaları, Arsa Payı Karşılığı Ortağı Olduğu Şirkete Teslim Eden Davacının Elde Ettiği Bağımsız Bölümlerden On Adedinin 1999 Yılının Değişik Tarihlerinde Satılmasından Doğan Kazancın Ticari Kazanç Olduğu Hk[9][9]

Farklı yıllarda satın alınıp, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi yapılarak müteahhide arsa teslimi, yeni bir hukuki işlemdir. Bu sözleşmeden dolayı edinilen bağımsız bölümlerin satılmasına bağlanacak hukuki sonuç söz konusu işleme dayanılarak belirlenebilir. Bu şekilde edinilen bağımsız bölümlerden 10 adedinin 1999 yılında elden çıkarılması, gayrimenkul alım satımıyla devamlı olarak uğraşıldığına karine teşkil etmektedir. Satın aldığı arsayı arsa olarak satmadığı tartışmasız olan davacının bağımsız bölüm satışının arsanın satın alınmasından dört yıl geçtikten sonra yapılmasının bu durumu değiştirici bir yönü bulunmamaktadır. Dolayısıyla aynı takvim yılında 10 bağımsız bölüm satışının kazanç sağlama amacı dışında kalan hangi nedenle yapıldığını kanıtlayamayan davacının bu faaliyeti nedeniyle elde ettiği kazancın, ticari kazanç olarak vergilendirilmesine ilişkin tüm koşulların gerçekleştiği anlaşılmaktadır.

  • Kazanç sağlamak amacıyla, devamlılık arz etmeyecek şekilde yapılan gayrimenkul alım satımlarının arızi ticari kazanç olarak vergiye tabi tutulması gerekir[10][10]

Gayrimenkul (arsa) alım ve satımının ticari bir organizasyon içerisinde yürütülmesi veya kazanç sağlamak amacıyla birden fazla alım satım işleminde bulunulması halinde faaliyetin devamlılık gösterdiğinin kabulü ile yukarıda belirtilen 37/4. madde uyarınca ticari kazanç sağlanması gerekir. Ancak kazanç sağlamak amacıyla devamlılık arz etmeyecek sekide gayrimenkul (arsa veya bina) alım satımı yapılması halinde ise, faaliyetin arızi ticari faaliyet olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.

3. SONUÇ:

Vergilendirmenin asli unsuru ve belirleyici kuralı olan devamlılık kriteri Gelir Vergisi Kanunu ve Türk Ticaret Kanununda açık bir şekilde belirlenmemesi uygulamada önemli aksaklıklara neden olmaktadır.

Makalemizin önceki bölümlerinde açıklanan bilgiler ışığında;

  • · Devamlılık unsuru ticari, serbest meslek kazancı ile arızi kazancın belirlenmesinde en önemli kriter olarak kabul edildiğinden, mutad veya arızi olarak yapılan işlemlerin esasları kanuni düzenlemeler ışığında belirlenmelidir.
  • · Bir takvim yılı içinde birden fazla tekrarlanan veya birden fazla takvim yılında tekrarlanan işlemler mutad (devamlı) faaliyet olarak kabul edileceği yargı ve bakanlık görüşlerinde ön plana çıktığından işlemlerin bu bağlamda değerlendirilmesi,
  • · Senaryo yazarlığı, yönetmen, müellif, bestekar gibi sanatçıların kazançları Gelir Vergisi Kanunu’nun 18.maddesine göre telif hakları istisnası kapsamında değerlendirildiği, bu gelirlerin arızi veya devamlı olarak yapılması katma değer vergisi mükellefiyeti için önem arz ettiği, uygulamada sanatçıların telif hakları kapsamda yapmış oldukları işlemleri büsbütün vergiden muaf olarak kabul ederek beyan düzenine riayet etmedikleri görüldüğünden iş ve işlemleri yukarıda açıklanan bilgiler ışığında yapmaları tavsiye edilir.

 

 

 


[1][1]TBMM genel Kurul Tutanağı 22.Dönem 1.Yasama Yılı 17.Birleşim 02.01.2003
[2][2]Vergi Dava Daireleri Genel Kurulunun 02.07.1993 tarih ve 1993/78 Karar, 1993/36 Esas Kararı
[3][3]19 No’lu Katma Değer Vergisi Genel Tebliği 21.03.1986 tarih ve 19054 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
[4][4]Danıştay Dördüncü Dairesinin Esas No; 3482, Karar No; 2376 ve 01.06.1992 tarihli kararı.
[5][5] Danıştay Dördüncü Dairesinin Tarih: 18.02.2003, Esas No: 2002/3259 Karar No:2003/407
[6][6]Danıştay Dördüncü Dairesinin 21.12.2001 Tarih ve Esas No: 1119, Karar No; 5220
[7][7]Dördüncü Dördüncü Dairesinin 18/02/2003 tarih ve Karar No; 407 Esas No; 3259
[8][8]Danıştay Üçüncü Dairesinin 24.09.2003 tarih ve Esas No : 2001/2606, Karar No : 2003/4436
[9][9]Danıştay Üçüncü Dairesinin 30.10.2003 tarih ve Esas No; 2269, Karar No; 4800
[10][10]Maliye Bakanlığının 14.09.1984 tarih ve Sayı : 1212629125/62785 sayılı muktezası 

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlenmelidir *

*