I- GİRİŞ
Vergi Usul Kanunu’nun defter ve vesikaları muhafaza başlıklı253. maddesine göre, “Vergi Usul Yasası hükümlerine göre defter tutmak mecburiyetinde olanlar, tuttukları defterlerle Vergi Usul Kanunu’nun 227. maddesinden sonra başlayan kısımda belirtilen düzenledikleri vesikaları, ilgili bulundukları yılı takip eden takvim yılından başlayarak beş yıl süre ile muhafaza etmeye mecburdurlar.”
Defter tutmak mecburiyetinde olmayanlar ile ilgili muhafaza ödevi ise Vergi Usul Kanunu’nun 254. maddesinde şu şekilde belirlenmiştir; “Vergi Usul Yasası’na göre defter tutmak mecburiyetinde olmayanlar, 232, 234 ve 235. maddeler mucibince almaya mecbur oldukları fatura ve gider pusulası ve müstahsil makbuzlarını tarih sırası ile tanzim tarihlerini takip eden takvim yılından başlayarak beş yıl süre ile muhafaza etmeye mecburdurlar.”
Türk Ticaret kanununa göre tutulan defterlerin ve düzenlenen belgelerin; düzenlenme veya tutulma tarihinden itibaren 10 yıllık bir süre zarfında muhafaza edilme mecburiyeti bulunmasına karşılık; 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’na göre; İlke olarak tutulan defterlerin; tutulduğu ve düzenlenen belgelerin; düzenlendiği yılı takip eden takvim yılından itibaren 5 yıl muhafaza edilme zorunluluğu bulunmaktadır.
VUK’a göre tutulması ve saklanması mecburi olan defter ve belgelerin ibraz edilmemesi; Gelir Vergisi, Kurumlar Vergisi, Katma Değer Vergisi açısından vergi ziyaı cezası ve Usulsüzlük cezası gibi vergi cezalarını gerektirmekle birlikte defter ve belgelerin ibraz edilmemesi aynı zamanda belli şartlar altında kaçakçılık suçu açısından hürriyeti bağlayıcı cezayı da gerektirmektedir. Bu makalemiz de; defter ve belge ibraz edilmemesinin; hangi hallerde kaçakçılık suçunu oluşturduğu ve hangi hallerde kaçakçılık suçunu oluşturmadığı konusu irdelenecektir.
II- DEFTER VE BELGE İBRAZINA İLİŞKİN GENEL HÜKÜMLER
Vergi Usul Kanunu’nun 256. maddesi ise, defter ve belgelerle diğer kayıtların ibraz mecburiyetine açıklık getirmiştir. Buna göre, “Defter ve belgelerini muhafaza etmek zorunluluğunda bulunanlar, muhafaza etmek zorunda oldukları her türlü defter, belge ve karneler ile vermek zorunda bulundukları bilgilere ilişkin mikro fiş, mikro film, manyetik teyp, disket ve benzeri ortamlardaki kayıtlarını ve bu kayıtları erişim veya kayıtları okunabilir hale getirmek için gerekli tüm bilgi ve şifreleri muhafaza süresi içerisinde yetkili makam ve memurların talebi üzerine ibraz ve inceleme için arz etmek zorundadırlar. Bu zorunluluk Maliye Bakanlığı’nca belirlenecek usule uygun olarak tasdike konu hesap ve işlemlerin doğrulanması için gerekli kayıt ve belgelerle sınırlı olmak üzere, bu hesap ve işlemlere doğrudan ya da silsile yoluyla taraf olanlara, defter ve belgelerin tetkiki amacıyla yeminli mali müşavirler tarafından yapılan talepler için de geçerlidir.”
Yukarıda sözü edilen Vergi Usul Yasası’ndaki hükümlere göre mükelleflermuhafaza etmek zorunda bulundukları defter ve belgelerini talep edilmesi halinde yetkili kişilere ibraz etmek mecburiyetinde bulunmaktadırlar.[1]
213 Sayılı Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 134. maddesinde vergi incelemesinden maksadın, ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak, tespit etmek ve sağlamak olduğu belirtilmiş, 135. maddesinde incelemeye yetkililerin kimler olduğu tek tek sayılmış ve anılan Kanun’un 138. maddesinde vergi incelemesinin ne zaman yapılacağının haber verilmesinin mecburi olmadığı, incelemenin neticesi alınmamış hesap dönemi de dahil olmak üzere, tarh zaman aşımı süresi sonuna kadar her zaman yapılabileceği, evvelce yapılmış veya matrahın re’sen takdir edilmiş olmasının yeniden inceleme yapılmasına ve gerekirse tarhiyatın ikmaline mani olmayacağı, 139. maddesinde vergi incelemelerinin esas itibariyle incelemeye tabi olanın işyerinde yapılacağı, ancak işyerinin müsait olmaması, ölüm, işin terk edilmesi, mükellefin kanuni adreslerinde bulunamaması gibi zaruri sebeplerle incelemenin işyerinde yapılması imkansız olursa incelemenin dairede yapılacağı hüküm altına alınmıştır. Aynı Kanun’un 3/B maddesinde vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas olduğu, vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin yemin hariç her türlü delille ispatlanabileceği, iktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfetinin bunu iddia eden tarafa ait olduğu hükümlerine yer verilmiştir.[2]
Aynı kanunun 359. maddesinin a/2 bendinde ise aşağıdaki hüküm bulunmaktadır.
Defter, kayıt ve belgeleri tahrif edenler veya gizleyenler veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenleyenler veya bu belgeleri kullananlar hakkında on sekiz aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Varlığı noter tasdik kayıtları veya sair suretlerle sabit olduğu halde, inceleme sırasında vergi incelemesine yetkili kimselere defter ve belgelerin ibraz edilmemesi, bu fıkra hükmünün uygulanmasında gizleme olarak kabul edilir. Gerçek bir muamele veya duruma dayanmakla birlikte bu muamele veya durumu mahiyet veya miktar itibariyle gerçeğe aykırı şekilde yansıtan belge ise, muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belgedir.
Yukarıdaki genel hükümler temel alınarak defter ve belge ibraz etmemenin hürriyeti bağlayıcı cezayı gerektirip gerektirmediğinin ayrıca belirlenmesi gerekmektedir.
1- İbrazı İstenilebilecek Defter Ve Belgeler
VUK’un 256 maddesine göre; ibraz edilmesi gereken defter ve belgeler şunlardır: her türlü defter, belge ve karneler ile verilmesi zorunlu olan bilgilere ilişkin mikro fiş, mikro film, manyetik teyp, disket ve benzeri ortamlardaki kayıtlarını ve bu kayıtları erişim veya kayıtları okunabilir hale getirmek için gerekli tüm bilgi ve şifreler. Ancak bu maddedeki sayılan defter ve belgelerin ibraz edilmemesinin kaçakçılık suçunu oluşturup oluşturmayacağı konusunda VUK 359-a/2 maddesine göre Varlığı noter tasdik kayıtları veya sair suretlerle sabit olan defter ve belgelerin ibraz edilmemesi kaçakçılık suçunu gerektirir. Dolayısıyla defter ve belgelerin varlığına ilişkin noter tasdik kayıtları olmaması ya da defter ve belgelerin varlığının sair suretle ispat edilmemesi durumunda defter ve belgelerin ibraz edilmemesi kaçakçılık suçunu gerektirmeyecektir. Sair suretle defter ve belgelerin varlığının ispatlanması ile ilgili olarak Vergi dairesi kayıtları, mahkeme kararları ve benzeri yollarla defter ve belgelerin varlığı ortaya konulabilir.[3]
VUK’un 256 maddesinde belirtilen karneler ile verilmesi zorunlu olan bilgilere ilişkin mikro fiş, mikro film, manyetik teyp, disket ve benzeri ortamlardaki kayıtlarını ve bu kayıtları erişim veya kayıtları okunabilir hale getirmek için gerekli tüm bilgi ve şifrelerin ibraz edilmemesi kaçakçılık suçunu oluşturmayacaktır.
2- Defter ve Belgenin İbraz Edilmesi Gereken Makam
VUK’un 256 maddesine göre yetkili makam ve memurların talebi üzerine ibrazın yapılması gerekmektedir. VUK 359-a/2 maddesine göre ise; vergi incelemesine yetkili kimselere defter ve belgelerin ibraz edilmemesi gerekmektedir. Vergi incelemesine yetkili olanlar ise aynı kanunun 135. maddesinde hükme bağlanmıştır. Bu hükme göre vergi incelemesine yetkili olanlar şunlardır:
hesap uzmanları, hesap uzman yardımcıları, ilin en büyük mal memuru, vergi denetmenleri, vergi denetmen yardımcıları vergi dairesi müdürleri Maliye Müfettişleri, Maliye Müfettiş Muavinleri, Gelirler Kontrolörleri ve Stajyer Gelirler Kontrolörleri, Gelir İdaresi Başkanlığının merkez ve taşra teşkilatında müdür kadrolarında görev yapanlar.
Kanun maddesinde inceleme yetkisine kimlerin haiz olduğu ve dolayısıyla defter ve belgelerin hangi makama ibraz edilmesi gerektiği konusunun çok açık olmasına rağmen defter ve belgelerin mahkemeye ibraz edilmesi ile ilgili olarak Danıştay’ın vermiş olduğu farklı kararlar bulunmaktadır. Danıştay vermiş olduğu bir kararda; “ Vergi inceleme elemanına ibraz edilmeyen defter ve belgenin vergi mahkemesine ibraz edilmesi halinde mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle matrah farkı bulunmadığı sonucuna varılması durumunda re’sen salınan vergi ve kesilen ceza kaldırılabilir.[4]Şeklinde görüş belirtmesine rağmen başka bir kararda; “2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2’nci maddesinin 2’nci fıkrası gereğince vergi mahkemeleri vergi idaresine ait vergi incelemesi ve karşıt inceleme yapma yetkisinin kullanışının hukuka uygunluğunu denetlemekle görevlidirler. Vergi idaresinin yerine geçerek vergi incelemesi ve karşıt inceleme yoluyla defter kayıtlarının ve bu kayıtların dayanağı olan belgelerin gerçek duruma uygunluğunu araştıramayacağı tabiidir. Bu bakımdan mahkemece davacının inceleme ibraz etmeyip mahkemeye sunduğu defter ve belgeler üzerinde, davalı vergi idaresince inceleme yapılmasına imkan sağlanması ve bu incelemenin sonucu alındıktan sonra uyuşmazlığın karara bağlanması gerekirken,yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu tarhiyatın terkini yolunda verilen karar hukuka uygun bulunmamıştır.[5]Şeklinde görüş belirtmiştir.
Mükellefler bazen defter ve belgeleri incelemeden kaçınmak maksadıyla inceleme elemanına ibraz etmeyerek yukarda ifade etmeye çalıştığımız çoğunlukla mükellef lehine çıkan kararlara güvenerek mahkemeye ibraz etme yolunu seçmektedirler. Ancak son yıllarda verilen mahkeme kararlarında, mükelleflerin mahkemeye ibraz ettikleri defter ve belgelerin mahkemece tekrar incelenmesi ve buna göre rapor düzenlenmesi yönünde karar verilmektedir. Yani sebepsiz yere inceleme elemanına defter ve belge ibraz etmeyen mükellefler yine mahkemeye ibraz ettikleri defter ve belgeler tekrar inceleme elemanına gelmektedir. Konuya ilişkin bir mahkeme kararında[6]“Defter ve belgelerini çalındığından bahisle incelemeye ibraz edemeyen yükümlünün temin edebileceği belgeler, vergi dairesi haberdar edilip incelenerek karar verilmesi gerekirken, davanın vergi aslına ilişkin kısmının reddinde isabet bulunmadığı” şeklinde hüküm vermiştir. Yine bu konuya ilişkin olarak verilen bir başka mahkeme kararında[7]“Çalındığından bahisle defter ve belgeler incelemeye ibraz edilmese de, temin edilen belgelerin vergi dairesi haberdar edilerek inceletilmesi gerektiği” yönünde karar verilmiştir.
Yukarda verilen mahkeme kararlarından anlaşılacağı üzere inceleme elemanına defter ve belge ibraz etmeyip mahkemeye ibraz edilmesi halinde mahkemece verilen kararlar doğrultusunda defter ve belgeler incelenmek üzere tekrar inceleme elemanına verilmektedir. Mükellefler açısından inceleme elemanına defter ve belge ibraz etmemenin mükellefe sağladığı bir fayda olmadığı kanaatindeyiz[8].
3- Defter ve Belgenin İbrazının İstenebileceği Süre
İnceleme yetkisine haiz olanlar defter ve belgelerin saklanması ve ibrazı gereken sürede defter ve belge ibrazını isteyebilirler. Bu süre geçtikten sonra defter ve belge ibrazını isteyemezler. Bununla birlikte VUK 359-a/2 maddesine göre; defter ve belge ibraz etmemenin kaçakçılık suçu oluşturması için inceleme sırasında vergi incelemesine yetkili kimselere defter ve belgelerin ibraz edilmemesi gerekmektedir. İnceleme harici defter ve belgenin ibraz edilmemesi kaçakçılık suçunu oluşturmaz.
III- DEFTER VE BELGELERİN İBRAZININ MÜMKÜN OLMAMASI
VUK. 13 maddesi mücbir sebep hallerini sayarak belirtmiştir. Bu maddenin 4 nolu bendine göre; Sahibinin iradesi dışındaki sebepler dolayısıyla defter ve vesikalarının elinden çıkmış bulunması, hali mücbir sebep hali olarak kabul edilmiştir. Aynı kanunun 15 maddesine göre; 13’üncü maddede yazılı mücbir sebeplerden herhangi birinin bulunması halinde bu sebep ortadan kalkıncaya kadar süreler işlemez. Bu takdirde tarh zamanaşımı işlemiyen süreler kadar uzar.
Bu hükmün uygulanması için mücbir sebebin malum olması veya ilgililer tarafından ispat veya tevsik edilmesi lazımdır.
Maliye Bakanlığı, mücbir sebep sayılan haller nedeniyle; bölge, il, ilçe, mahal veya afete maruz kalanlar itibarıyla mücbir sebep hali ilân etmeye ve bu sürede vergi ödevlerinden yerine getirilemeyecek olanları tespit etmeye yetkilidir. Bu yetki vergi türleri ve işyerleri itibarıyla; beyannamelerin toplulaştırılması, yeni beyanname verme süreleri belirlenmesi ve beyanname verme zorunluluğunun kaldırılması şeklinde de kullanılabilir
Yukarıdaki kanun hükümlerine göre mücbir sebep halinin malum olması ya da ilgililer tarafından mücbir sebep halinin ispat ve tevsik edilmesi durumunda Vergi Usul Kanunun 359 a/2 maddesi uyarınca hürriyeti bağlayıcı ceza talebiyle ilgili savcılığa suç duyurusunda bulunulmayacaktır. Defter ve belgelerin ibraz edilmemesi ile ilgili olarak mükelleflerin defter ve belgelerin zayi olduğuna ilişkin zayi belgesi almaları oldukça yaygın bir durumdur. Defter ve belgelerin gerçekten zayi olması ve mükelleflerinde bu durumla ilgili olarak mahkemeden defter ve belgelerin zayi olduğuna dair zayi belgesini almasında eleştirilecek bir husus bulunmamaktadır. Ancak defter ve belgelerin gizlenerek ibraz edilmemesi ve bununla birlikte gerçeğe aykırı bir şekilde zayi belgesi alınması özellik arz etmektedir.
IV- DEFTER VE BELGELERİN GİZLENEREK İBRAZ EDİLMEMESİ
Vergi Usul Kanununa göre tutulması ve saklanması zorunlu olan defterlerin ve düzenlenen belgelerin mücbir sebep nedeniyle ibraz edilmemesi ile gizlenerek ibraz edilmemesi farklılık göstermektedir. Usulüne uygun bir şekilde incelemeye yetkili olanlar tarafından istenen defter ve belgelerin bilerek, kasıtlı olarak ibraz edilmemesi durumunda VUK. 359 a/2 maddesi uyarınca; defter ve belgelerin gizlendiğinden bahisle hürriyeti bağlayıcı ceza söz konusu olacaktır.
İnceleme yetkisine sahip olanlar tarafından; usulüne uygun bir şekilde istenen defter ve belgelerin ibraz edilmemesi ile ilgili olarak; mükelleflerin kendilerinde olan defter ve belgeleri kasıtlı olarak ibraz etmeyip mahkemeden zayi belgesi alarak da bu durum ile ilgili olarak kullandıklarını sıklıkla görülen bir uygulamadır.
Mükelleflerin defter ve belgelerini kasıtlı olarak ibraz etmemeleri ancak buna rağmen gerçeğe aykırı bir şekilde defter ve belgelerin zayi olduğuna dair zayi belgesi almalarından dolayı zayi belgesinin hukuksal niteliği ve bağlayıcılığının irdelenmesi gerekmektedir.
1- Zayi Belgesinin Hukuksal Durumu ve Bağlayıcılığı
Defter ve belgelerin zayi olduğuna dair mahkemeden alınan zayi belgesi ile ilgili olarak, VUK’da herhangi bir hüküm yoktur. Zayi belgesi ile ilgili hüküm; TTK’da yer almaktadır. TTK’nın 68. maddesinin son bendine göre;Bir tacirin saklamakla mükellef olduğu defter ve kağıtlar; yangın, su baskını veya yer sarsıntısı gibi bir afet sebebiyle ve kanuni müddet içinde ziyaa uğrarsa tacir zıyaı öğrendiği tarihten itibaren on beş gün içinde ticari işletmesinin bulunduğu yerin salahiyetli mahkemesinden kendisine bir vesika verilmesini istiyebilir. Mahkeme lüzumlu gördüğü delillerin toplanmasını da emredebilir. Böyle bir vesika almamış olan tacir defterlerini ibrazdan kaçınmış sayılır. Hükmü bulunmaktadır. VUK’da zayi belgesi ile ilgili bir hüküm olmamasına rağmen “ispat ve tevsik edici belge” ibaresi bulunmaktadır. Bu yüzden zayi belgesi VUK’da anlam ifade etmektedir. Ancak zayi belgesinin bağlayıcı olup olmadığı konusu belirsizlik taşımaktadır. Bu konu ile ilgili olarak Danıştay’a yansıyan aşağıda ifade edilen olayda Danıştay’ın vermiş olduğu karar çok fazla önem arz etmektedir;
– Akaryakıt ticareti yapan (A) firması yetkililerince, zayi olan defter ve belgelerle ilgili olarak inceleme elemanına verilen ifade de, emtia alınan firmaların hatırlanmadığı beyan edilmiş.
– Yapılan tarhiyatla ilgili olarak, vergi mahkemesine dava açan (A) firmasına vergi mahkemesi alış belgeleri temin ederek mahkemeye sunmasını istemiş.
– (A) firması da tüm gider ve emtia alıma ilişkin faturaların tarih ve numaralarını da belirten bir liste sunmuştur.
– Mahkeme bir ara kararla, (A) firmasından; (O), (B) ve (K) şirketleri ile (YP)’den aldığı faturaların, ıslak imza ve kaşeli asıllarını istemiş.
– (A) firması da (K) şirketine ait ıslak imza ve kaşeli 100 adet, (O) şirketine ait faksla temin edilen 3 adet, (B) firmasına ait 1 adet fotokopi, (YP)’ye ait de iki adet faturayı liste ile beraber sunmuş.
– Mahkeme tekrar bir ara karar vermiş ve vergi dairesine gönderdiği yazıya karşılık, (K) şirketinin, mükellefiyet kaydının re’sen silindiği, sonra şirketin tasfiyeye gittiği ve bilinen adresinde bulunmadığı bildirilmiş.
– Defter ve belgelerin zayi olduğuna dair kararın, bilirkişi raporundaki tespitler uyarınca verildiği, defter ve belgelerin (A) şirketine ait atıl durumda bulunan ve kullanılmayan bir otelin çatı katı ile muhasebeciye ait işyerinin çatı katında saklandığı sırada, yağmur suyu basmasıyla defterlerin zayi olduğunun yazılı olduğu görülmüş.
Yukarıda belirtilen hususları değerlendiren Vergi Dava Daireleri Kurulu; adli yargı mercilerince verilen zayi kararlarının, çekişmesiz yargı kararları olduğunu ve bir durumu, yargı yeri aracılığıyla ve tespit isteyence tespiti istenen şekliyle saptamak olduğu, çekişmeli yargıda tespit isteyen tarafından kanıt olarak sunulması halinde, yargı yerlerinin tespiti ve dayanaklarını; incelenen davaya etkisi yönünden diğer tarafın iddialarını da gözeterek değerlendirilmesine açık olan takdiri delillerden olduğu, bu nedenle (A) firması (davacı) tarafından ibraz edilen zayi kararları ve dayanakları değerlendirilerek, “defter ve belgelerin zayi kararlarının kesin hüküm niteliğinde olmadığını ve vergi mahkemesini bağlamayacağı”[9]şeklinde karar vermiştir.
Dava Daireleri Kurulu Kararı’nın incelenmesinden de fark edileceği gibi, defter ve belgelerin zayi olduğuna ilişkin “zayi belgesi” alınması, tek taraflı yani hasım (örneğin vergi idaresi) gösterilmeden alınan bir tespit davasıdır. Bunun aksine bir tespit olması halinde, zayi belgesine itibar edilmeyebilir.[10]
Defter ve belgelerin zayi olduğuna dair mahkemeden alınan zayi belgesine ilişkin Yargıtay’ın vermiş olduğu bir karar da; “Deliller; mücbir sebebin vukuunu, defter ve vesikaların kısmen veya tamamen kaybı veya yok olmaları sonucunu doğurduğuna ilişkin savunmayı, akla uygun ve inandırıcı, dolayısıyla geçerli kılmalı, hakimde bu vicdani kanı oluşmalıdır. Tersi durumda, mücbir sebep olarak itibar ve kabul olunmaz.
Çalındığı iddia edilen dört yıla ait defter ve belgelerin, özel otomobilde bulundurulması mutad olamadığı gibi, otonun içinden hiç bir şey alınmayıp, hırsızların işine yaramayan defter ve belgelerin çalınması olgusu, yaşamın olağan gözlemlerine uygun değildir. Olay, vergi denetiminden kaçmak için iradi olarak gerçekleştirilen bir tertiptir.Bu nedenle, sanığın mücbir sebep iddiasının reddedilerek, tüm unsurları ile oluşan müspet defter ve belgeleri gizlemek suçundan mahkumiyetine karar verilmesi gerekir” şeklinde görüş belirtmiştir.[11]
V- SONUÇ
VUK hükümleri uyarınca; tutulması ve saklanması mecburi defterlerin ve belgelerin inceleme yetkisine haiz olanlar tarafından usulüne göre istenmesi halinde, ilgili defter ve belgelerin ibrazı mecburidir. Ancak mücbir sebep dolayısıyla defter ve belgelerin ibrazı mümkün olmazsa defter ve belgelerin ibraz edilmediğinden bahisle kaçakçılık suçu oluşmaz. Bununla birlikte inceleme yetkisine haiz olanlar tarafından usulüne uygun bir şekilde istenilen defter ve belgelerin; mükellefler tarafından kasıtlı olarak ibraz edilmemesi, gizlenmesi kaçakçılık suçunu oluşturur.
Defter ve belgelerin ibraz edilmediği durumlarda; mükelleflerin defter ve belgelerin zayi olduğuna ilişkin zayi belgesi almaları yaygın bir uygulama alanı bulmaktadır. Mücbir bir sebep dolayısıyla, defter ve belgelerin ibraz edilmediği, bu yüzden defter ve belgelerin zayi olduğu durumlarda, zayi belgesinin alınmasında eleştirilecek bir husus yoktur. Defter ve belgelerin gerçekten zayi olması durumunda defter ve belgelerin ibraz edilmediğinden bahisle kaçakçılık suçu da oluşmayacaktır.
Ancak defter ve belgelerin kasıtlı olarak ibraz edilmemesinde, defter belgelerin gizlendiğinde de; mahkemeden zayi belgesi alınarak mücbir sebep dolayısıyla defter ve belgelerin ibraz edilmediği iddia edilebilmektedir. Defter ve belgelerin ibraz edilmemesi ile ilgili olarak zayi belgesi alınmış olsa bile; mükelleflerin defter ve belgeleri kasıtlı olarak ibraz etmediğine ilişkin, tespit ve doneler varsa, kaçakçılık suçu oluşacaktır.
[1]Murat ALTUNSABAK Yaklaşım Dergisi / Nisan 2007 / Sayı: 172
[2]Tezcan ATAY Yaklaşım Dergisi / Mart 2001
[3]Doğan ŞENYÜZ, Vergi Ceza Hukuku, 4. Baskı, Ekin Kitabevi, Bursa 2008, s. 280
[4] Danıştay Dördüncü Dairesi: E:1999/1035 K:15.12.1999 sayılı kararı
[5]DVDDK’nın, 16.05.2003 tarih ve E: 2002/559, K: 2003/287 sayılı kararı.
[6]DVDDK’nın, 18.02.2005 tarih ve E: 2004/141, K: 2005/4 sayılı kararı.
[7]DVDDK’nın, 24.12.2004 tarih ve E: 2004/145, K: 2004/204 sayılı kararı.
[8]Fatih GÜNDÜZ E-Yaklaşım / Eylül 2008 / Sayı: 62
[9]Dn. DDK’nın, 17.04.2009 tarih ve E. 2008/711, K. 2009/195 sayılı Karar
[10]Şükrü KIZILOT Yaklaşım / Eylül 2009 / Sayı: 201
[11]Yargıtay 11. Ceza Dairesi, E. 2001/6285, K. 2001/784 sayılı Kararı