Giriş :
Artan küreselleşme sonucu vergileme alanında en belirginleşen kavramların başında “vergi rekabeti” gelmektedir. Gerek küreselleşmenin getirdiği liberalizasyon gerekse, “iletişim ve enformasyon alanındaki gelişmeler” ve “hızlı teknolojik gelişimlerin” sonucu artan faktör hareketliliği ülkeler arasında vergi rekabetini artırmıştır. Son yıllarda vergi rekabeti ve sonuçları hem akademik hem de politik platformlarda geniş tartışmalara konu olmaktadır.
Vergi rekabeti, kaynakların daha etkin kullanımını sağlama ve kamu harcamalarını disipline etme gibi birtakım refah artırıcı etkilere sahiptir. Ancak küreselleşme sonucu yaygınlaşan vergi rekabeti, bazı sorunlar da yaratmıştır. Bu sorunların başında “zararlı vergi rekabeti” gelmektedir. Sınırsız rekabet sonucu oluşan zararlı vergi rekabeti, oluşturduğu olumsuzluklar ile vergi rekabetiyle hedeflenen amaçların tersine refah kaybına neden olmaktadır.[1][1]
1- Vergi Rekabeti Kavramı :
Vergi rekabeti, bir bölge veya ülkedeki bireyler ve işletmelere teşvik sağlamak üzere, vergisel ayrıcalıklar kullanılarak farklı vergilendirme yetkisine sahip birimler arasında gerçekleştirilen rekabet olarak tanımlanabilir.
Daha kapsamlı olarak vergi rekabeti, bir ülkede işletmelerin rekabet gücünü artırmak veya yabancı yatırımları ülkeye çekebilmek için, vergi yükümlülerinin vergi yüklerini azaltarak, bir ülkenin ulusal ekonomisini geliştirme olarak tanımlanmaktadır.
Bazı vergi rekabeti tanımları, vergi rekabetini sadece vergi oranlarına dayandırmaktadırlar. Efektif vergi oranları, özellikle çokuluslu girişimlerin yatırım ve yerleşim kararlarını belirlemede önemli bir faktördür. Ancak vergi oranları dışında başka vergisel ayrıcalıklar da vergi yükünü azaltabilir. Daha genel olarak vergi rekabeti; vergi oranı düşürülerek ve/veya vergi matrahı genişletilerek gerçekleştirilebilir. Hem vergi oranı hem vergi matrahı yatırımlar için teşvikleri belirleyici unsurlardır.
Vergi rekabeti için yapılan tanımlara dayanarak vergi rekabetinin üç unsurunun olduğu söylenebilir: Birincisi; vergi rekabeti, birey veya işletmelerin uluslararası rekabet gücünü artırarak yabancı yatırımları ülkeye çekmeye yönelik bir uygulamadır. İkincisi, vergi rekabeti, uluslararası rekabeti içerir. Uluslararası vergi rekabeti kavramı, diğer ülkelerin vergi politikalarından etkilenen bir ülkenin daha iyi bir durumda olması veya tersi durum için kullanılır. Vergi rekabetinde yükümlüler (yatırımcı, şirket veya çalışanlar) kendileri için daha uygun bir vergi sistemine sahip ülkeye gideceklerdir. Bu anlamda uluslararası vergi rekabeti, dışa açık ekonomilerde optimal vergilemeden farklıdır. Üçüncüsü ise, vergi rekabetiyle sağlanacak vergi avantajlarının çeşitli vergisel teşvikler yoluyla gerçekleştirilmesidir.
Vergi rekabeti dolayısıyla vergi gelirlerindeki değişiklik, başlıca iki etkiye bağlıdır. Bunlar; “ vergi oranı etkisi” ve “ vergi matrahı etkisi” dir. Vergi oranının artmasının vergi gelirlerini artırıcı etkisine “vergi oranı etkisi” denilmektedir. Bu olumlu bir etkidir. Daha yüksek bir vergi oranı nedeniyle, hareketli sermaye stoklarının bir bölümünün başka ülkeye gitmesi sonucu vergi matrahının azalması ve dolayısıyla vergi gelirlerinin azalması sonucunu yaratan dolaylı etki ise, “ vergi matrahı etkisi” olarak adlandırılır. Vergi matrahı etkisinde, vergi oranları çok düşük olacaktır. Çünkü ülke sermaye faktörüne dayalı vergi matrahının tamamı veya bir bölümünü kaybetmekten korktuğu için vergi oranlarını artırmaya cesaret edemeyecektir. Böyle bir durumda ülkelerin sermaye vergileri oranlarını ortak bir şekilde artırmalarının yararlı olacağı varsayılmaktadır.[2][2]
2- Küreselleşme Ve Vergi Rekabeti:
Küreselleşme sonucu artan ekonomik entegrasyon, birey ve işletmelere, yabancı ekonomik fırsatların avantajlarından yararlanma konusunda daha fazla serbestlik kazandırmaktadır. Böylece yabancı ülkelerde şube açma veya merkezi yurtdışına taşıma firmalar için kolaylaşmaktadır. Hem döviz hem de sermaye hesaplarının liberalizasyonu firmaların hareketliliğini artırmıştır. Dalgalı döviz kuruna adaptasyonun yaygınlaşmasıyla yatırım akışını serbestleştirecek sınırlar açılmıştır. Entegre bölgeler içinde mal ve faktör ticaretindeki engeller azaltılmakta veya kaldırılmaktadır. Örnek olarak 1993’te tek pazar olarak kurulduğundan beri AB’de mal ve faktörlerdeki serbest ticaret verilebilir. Eşit önemde bir diğer örnek Amerika, Kanada ve Meksika tarafından şekillendirilen 1994’te oluşturulan bir serbest ticaret bölge anlaşması olan NAFTA’dır. Daha evrensel düzeyde mal ve faktör ticareti, Dünya Ticaret Örgütünün liderliğinde GATT çerçevesi içinde Uruguay görüşmeleri ile genişletilmiştir.
Dünya ticaretindeki bu gelişmeler; bir yandan ülkeleri uluslar arası rekabet güçlerini artıracak önlemler almaya zorlamış, diğer yandan ekonomik faaliyetler ve yerleşim kararları üzerinde önemli bir faktör olan vergilerin önemine katkıda bulunmuştur.
Hızlı gelişmelerin yaşandığı “iletişim”, “enformasyon” ve “teknoloji” kavramlarıyla paralel bir seyir izleyen küreselleşme sürecinin temel niteliklerinden olan liberalizasyon ve artan üretim faktörleri hareketliliği vergi politikalarında değişim yaratmış ve vergi rekabetinin artmasına neden olmuştur. [3][3]
Küreselleşme sürecinde vergi rekabetinin artmasında 3 etken önemli rol oynamaktadır. Bu etkenler özetle, sermayenin mobilitesinin artması, emeğin mobilitesinin artması ve vergi cennetlerinin ortaya çıkmasıdır.[4][4]
2.1. Sermayenin Mobilitesinin Artması:
Ulusal ekonomiler son yıllarda gittikçe daha fazla birbirlerine entegre olmaktadırlar. Bu entegrasyonda sınır-aşan yabancı yatırımların payı büyüktür. Son yıllarda yabancı yatırımların istihdam artırma, milli gelire olumlu katkı sağlama ve ileri teknolojiye erişim olanağı sunma gibi olumlu etkilerini dikkate alan çok sayıda ülke yabancı yatırımların önündeki engelleri önemli ölçüde kaldırmaktadır. Son otuz yıldır ülkelerin çoğu kambiyo kontrollerini ortadan kaldırmak suretiyle sınırlarını yabancı sermayeye büyük ölçüde açmışlardır. Ülkelerin kendi aralarında gerçekleştirdikleri ikili yatırım ve çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmaları gibi deregülasyon faaliyetleri de yabancı yatırımların artmasına yol açmıştır. Son on yılda dolaysız yabancı yatırımlarla ilgili olarak gerçekleştirilen düzenlemelerin yüzde 95’i deregülasyon doğrultusundaki düzenlemelerden oluşmaktadır. Dünya çapında finansal piyasalarda gerçekleştirilen deregülasyon çalışmalarının yanı sıra kamu işletmelerinin yoğun bir şekilde özelleştirilmesi yabancı yatırımların artışını hızlandırıcı bir faktör olmaktadır. Ayrıca, ulaşım ve iletişim maliyetlerindeki dramatik düşüşler, bilgisayarların gücünün son derece artması ve internet gibi global iletişim ağlarının daha işlevsel bir hale gelmesi sermaye akımlarının küresel düzeyde artmasına neden olmaktadır
2.2. Emeğin Mobilitesinin Artması:
Uluslararası vergi rekabetini doğuran faktörlerden bir diğeri emeğin mobilitesinin artmasıdır. Ülkeler çeşitli nedenlerle kişilerin sınır ötesi hareketlerini kontrol altına almak için önemli tedbirleri yürürlüğe koysalar da teknolojik ilerlemeler, bölgesel ticaret bloklarının ortaya çıkması ve yeni medyanın yabancı ülkelerdeki yaşam kalitesi ve fırsatlar hakkında bireyleri gittikçe artan düzeyde daha fazla bilgiyle donatması sınır aşan işgücü akımlarını artırmaktadır. Bu durum özellikle yüksek teknolojiye dayalı endüstrilerde, finans alanında ve uluslararası hizmet ticaretinde yoğunluğa sahiptir. Gelecekte, emeğin mobilitesinin yüksek olduğu bölgesel ekonomik entegrasyonlarda ve aynı dil, kültür ve yaşam tarzına sahip ülkeler arasında nitelikli işgücünü çekmeye yönelik vergi rekabetinin gittikçe artması mümkündür.
2.3. Vergi Cennetlerinin Ortaya Çıkması:
Son yıllarda vergi cenneti olarak adlandırılabilecek ülke veya bölgelerin ortaya çıkması mükelleflerin vergiden kaçınmayı ve vergi kaçırmalarını kolaylaştıran yeni bir olanağa kavuşmalarına ve dolayısıyla ulus devletlerin vergi kaybına uğramasına yol açmaktadır. Çok düşük vergi oranlarına sahip olan ve diğer ülkelerde elde edilen gelirleri vergiden kaçırmaya olanak sağlayacak şekilde sahte vergisel adresler temin eden vergi cennetleri, kendilerine yönelen finansal sermaye üzerinden aldıkları cüz’i vergi ve ücretlerden gelir elde etme imkanına kavuşurken sermaye sahipleri buralarda elde ettikleri gelirleri beyan etmediği için sermayenin kaynağı olan ülkeler vergi kaybına uğramaktadırlar.[5][5]
3- Zararlı Vergi Rekabeti Ve Vergi Cennetleri:
3.1. Zararlı Vergi Rekabeti:
Bazı vergi rekabeti uygulamaları, dünya refahını optimum noktasının altına düşüren yanlış kaynak dağılımına yol açmaktadırlar. Bu durum vergi rekabeti ile amaçlanan hedeflere ulaşmayı önleyebilmekte ve birtakım sorunlar yaratabilmektedir. Bu tür vergi rekabetine “ zararlı veya adil olmayan (haksız) vergi rekabeti (bad or harmful competition)” denilmektedir. Zararlı vergi rekabeti; birtakım vergisel avantajlarla, uluslararası yatırım kararlarının çarpıtılmasıyla yaratılan etkinlik kaybı sonucu ülkelerin vergi gelirlerindeki azalmayı ifade etmektedir. Ayrıca, zararlı vergi rekabeti; bir vergi idaresinin vergi matrahını belirlerken, diğer vergi idarelerinin olası etkilerini dikkate almadığı bir “mali dışsallık” türü olarak tanımlamaktadır
OECD 1998 yılında yayınladığı raporunda zararlı vergi rekabeti uygulamalarını “ vergi cennetleri” ve “ zararlı tercihli vergi rejimleri” olarak belirlemiştir.[6][6] Bu çalışmada vergi cennetleri üzerinde durulacaktır.
3.2. Vergi Cennetleri:
Coğrafi bir kavram olmakla birlikte, vergi cennetleriyle esas itibariyle vergi rekabeti (özellikle haksız vergi rekabeti) ve transfer fiyatlamasını yapan ülkeler kastedilmektedir. Bu ülkeler, yabancı yatırımcıyı ülkelerine çekmek amacıyla başta gelir ve kurumlar vergisi ile veraset ve intikal vergisi gibi vergiler olmak üzere birçok vergiden vazgeçen ya da tamamıyla vazgeçmeksizin bu tür işlemlere sıfır veya kağıt üzerinde kalan göstermelik vergi oranları uygulayan, vergilerden kurtulmak için muafiyetler, istisnalar ve indirimlere geniş bir yelpaze içinde yer veren, önemli idari ve bankacılık kolaylıkları sunan, sermaye hareketlerine tam serbesti sağlayan, coğrafi ve fiziki yapısından ötürü üretim yapmaya pek elverişli olmayan, yüzölçümü açısından küçük ülkelerdir. [7][7]
Vergi cenneti kavramı son yıllarda kullanılsa da vergi cennetlerinin ortaya çıkışı verginin ortaya çıkışı ile aynı döneme denk düşer. Antik Yunan’da tüccarlar ithal edilen ürünlerden alınan yüzde 2’lik vergiden kaçınmak için mallarını Atina’nın açığındaki adalarda depolarlardı. Orta Çağda Hanseatic League’e dahil kentlerin zenginliği bu lige dahil bölgede ticaretin elverişli vergisel uygulamalardan yararlanabilmesinde saklıdır. Modern vergi cennetlerinin en eskisi İsviçre olarak kabul edilir. Bu ülke diğer bölgelerden kaçan sermaye için güvenli ve maliyeti daha düşük bir sığınma yeri olagelmiştir. II. Dünya Savaşı sırasında güvenli ada olarak sermaye çeken İsviçre savaş sonrasında savaşan ülkelerin vergi oranlarını artırmaları üzerine bu durumunu daha da pekiştirmiştir. 1930’lu yıllar modern vergi cennetlerinin ortaya çıktığı yıllardır. Kanada ve Amerikalıların Bahama Adaları’nı varlıklarını korumak için güvenli bir liman olarak kullanmaya başlamaları ile birlikte ABD mafyası da kara para aklamak için aynı adaları tercih etmiştir. 1970’lerden itibaren ABD bankaları Karayipler’de biriken euro-dolarlar için bu bölgede banka şubesi açmaya başlamış ve kıyı bankacılığı kara para aklamak ve vergiden kaçınmanın en güvenli ve en az maliyetli aracı olarak dünyada hızla yayılmıştır.
Vergi cennetleri, vergi hukuku açısından vergiden kaçınmanın veya vergi kaçakçılığının bir aracı ya da yöntemi olmasına karşılık, esasen kişi veya firmaların vergilemeye yerel (coğrafi) anlamda uyum sağlamalarının bir aracı olarak ya da ulus devletlerin cebren vergi toplama yetkilerinde aşınmaya yol açan yasal düzenleme alanları olarak görülebilirler. Vergi cennetleri, bir başka açıdan artan uluslararası rekabet koşullarında firmaların yerleşik oldukları idari birimlerde yüksek düzeyde vergi ödemekten kaçınmak ve vergilemeden kaynaklanan mali yükü en aza indirmek için vergi planlaması sonucu tercih ettikleri yerler olarak tanımlanabilir. Bu tip yerler düşük vergilemenin sağlandığı ve mükelleflerin mümkün olan en az kontrole tabi tutulduğu yerler olduğu için, kayıt altında ve yasal bir biçimde faaliyet gösteren birey veya firmaların yanı sıra global ölçekte her türlü kayıt dışı iktisadi faaliyet sonucu elde edilen gelirlerin kayıt altındaki (yasal) ekonomiye aklanarak aktarılmasını sağlayan adacıklardır. Bu nedenle vergi cennetleri vergileme açısından olduğu kadar “kara ekonomi” de sürdürülen faaliyetler açısından da global düzeyde bir tür kayıt dışı ekonomik alan olarak addedilebilir.
Başka bir ifadeyle, vergi cennetleri kıyı bankacılığı ve paravan şirketler aracılığı ile kara paranın aklandığı ve kayıt içi ekonomik alanlara sürüldüğü alanlardır. OECD’nin vergi cennetleri üzerine yaptığı çalışmada, vergi cennetleri, kişi ya da firmaların kendisi dışındaki bölge veya alanlarda yürütülen faaliyetlerden elde ettikleri gelirler için vergiden kaçınma olanağı sağlayarak daha düşük bir biçimde vergilendirilmesine ya da tamamen vergi dışı bırakılmasına yol açan idari birimler olarak tanımlanır.
Vergi cenneti kavramı diğer ülke veya bölgelere kıyasla tüm veya bazı gelir unsurlarına düşük veya sıfır oranlı vergi uygulayan ve belirli ölçülerde banka veya ticari mahremiyet uygulayan idari birimler olarak geniş bir biçimde tanımlandığında vergi rekabeti sonucu diğer idari birimlere göre “düşük vergi alanı” veya “ayrıcalıklı vergi rejimi” olarak kalan her birim vergi cenneti olarak adlandırılabilir. Vergi rekabetinin olumsuz etkilerini azaltmak için global düzeyde vergi koordinasyonunu sağlamaya çalışan OECD 1998 yılında yayınladığı “Zararlı Vergi Rekabeti” adlı çalışmasında vergi cennetlerinin temel özelliklerini şu şekilde sıralamaktadır: (1) Herhangi bir idari birimin vergi cenneti olarak adlandırılabilmesinin olmazsa olmaz koşulu vergilendirilebilir gelirlerin hiçbir vergiye tabi tutulmaması, çok cüzi nominal vergiye tabi tutulması veya vergi mükellefleri görünürde vergiye tabi tutulsa da çeşitli yöntemlerle gerçekte yok denecek kadar az bir vergiye tabi tutulmasıdır. Ancak bazı ülkelerin bu tip yerlerden kaynaklanan gelirlerin vergilendirilmeksizin ülkeye sokulması için söz konusu ülkede vergiye tabi tutulmasını şart koşmalarından dolayı sıfır vergileme, mükelleflerin sıfır vergilemenin olduğu yerleri tercih etmemesine yol açabilmektedir. (2) Vergi cennetleri, buralarda faaliyette bulunan kişi ve firmalara ait her türlü bilgiyi çok sıkı gizlilik kuralları altında korur. İdari birimlerin çoğu bankacılık işlemleri ve finansal muameleler konusunda yabancı vergi idarelerine bilgi sağlamaz. (3) Vergi cennetlerinin hemen hemen tamamında finansal uygulamalar ve vergi mevzuatı şeffaflıktan yoksundur. Birçok vergi cennetinde ikili bir döviz kontrol sistemi vardır veya kambiyo kontrolü hiç yoktur. Bu idarelerde yerleşik olanlar kambiyo kontrollerine tabi iken yerleşik olmayanlar sadece yerel para birimi ile alakalı kontrollere tabidirler. Klasik vergi cennetlerinde bankacılık kesimi önemlidir ve bankalar yerleşik olanlarla olmayanlara vergileme konusunda farklı davranırlar. Başarılı bir vergi cenneti gelişmiş bir bankacılık sistemine ihtiyaç duyar ve bu nedenle bu ülkelerdeki bankacılık son derece gelişmiştir ve yerel nüfus ve iktisadi faaliyetlerin çok ötesinde büyüklüğe sahiptirler. (6) Benzer bir şekilde vergi cennetlerine fiziki açıdan ulaşım olanaklarının iyi olması gerekir. Keza bilgi alışverişi ve iletişim sistemlerinin gelişmiş olması zorunludur. Bu nedenlerle vergi cennetleri çok iyi bir bilgi ve iletişim altyapısına sahiptirler. (7) Bu merkezlerde belirli bir düzeyde iktisadi (reel) faaliyette bulunma gerekliliği yoktur. Bir çok şirketin merkezi bu ülkelerde olsa bile bu şirketler sadece kağıt üzerinde var olan “sanal” şirketlerdir.[8][8]
OECD’nin 1998 yılında yayınladığı “Zararlı Vergi Rekabeti” adlı çalışmasında vergi cennetlerini tanımlarken özetle 4 anahtar faktör üzerinde durmaktadır.[9][9] Bunlar kısaca;
1. Verginin olmaması veya sadece nominal vergilerin olması
Verginin olmaması veya sadece nominal vergilerin olması, bir ülkeyi vergi cenneti kapsamında değerlendirebilmek için ilk olarak dikkate alınacak husustur.
2. Bilgi değişiminin bulunmaması
Vergi cennetlerinde tipik olarak yasalarda veya idari uygulamalarda yer alan sıkı gizlilik kuralları sayesinde şirketler ve bireyler, etkili bilgi alış-verişini engellemek suretiyle vergi otoriteleri tarafından yapılacak vergi incelemelerinden korunur.
3. Vergi Kanunlarının Şeffaf Olmaması
Vergi cennetlerini tanımlarken kullanılan bir diğer faktör yasama faaliyetleri, yasal ve idari düzenlemelerdeki eksik şeffaflıktır.
4. Gerçek olmayan faaliyetler (Fiilen Faaliyette Bulunulmaması)
Faaliyetlerin gerçek olacağına ilişkin bir zorunluluğun olmaması önemlidir. Zira böyle bir imtiyaz doğrudan vergiye bağlı yatırım ve işlemleri canlandırmak için kullanılabilir.
3.2.1. Vergi Cennetlerine Tepkinin Nedenleri:
Teknoloji ve bilgi transferi gibi pozitif dışsallıkların oluşmasına yol açmasının yanı sıra yabancı portföy ve dolaysız yatırımlar için bir cazibe merkezi oluşturan vergi cennetleri, söz konusu ülkelerde iktisadi gelişme ve kalkınmayı hızlandırmakta ve yaşam kalitesini artırmaktadır. Ancak bu tür merkezlerin ortaya çıkması diğer ülkelerin olumsuz yönde etkilenmelerine de yol açmaktadır. Vergi rekabetinin ülkelere ve genel olarak global refaha zarar verecek düzeyde meydana gelmesine yol açma potansiyeli bu merkezlerin önemini daha da artırmaktadır. Dünya ticaretinin kağıt üstünde de olsa bu merkezlerde gerçekleşmesine rağmen vergi cennetlerinin dünya gayrisafi yurtiçi hasılasına katkıları sadece yüzde 3 düzeyinde seyretmektedir . Bu anormalliğin sebebi çok uluslu şirketlerin bir çoğunun vergiden kaçınmak veya çok düşük düzeyde vergi ödemek için iktisadi muamelelerinin çoğunu bu bölgelerde kayıtlı göstermelerine rağmen gerçekte reel ekonomik faaliyetlerinin çok cüzi bir kısmını vergi cennetlerinde gerçekleştirmeleridir. Nitekim aynı gerekçelerle vergi cennetlerinde kayıtlı olan varlıkların değeri dünya gayri safi yurtiçi hasılasının 1/3’ü düzeyindedir (11 trilyon Dolar) ve bir yıllık bir süre içerisinde vergi cennetlerindeki finansal hizmetler sektörü aracılığı ile işleme giren fon dünya toplam mal ve hizmet ticaretine (7 trilyon Dolar) eşittir. Vergi cennetleri nedeniyle 1970 sonrasında euro-dolarlar için vergiden bağışık offshore bir alan olarak tüm zamanların en büyük vergi cenneti olan Londra’ya sahip olan İngiltere’nin yıllık kaybı 20 milyar Sterlin iken gelişmekte olan ülkeler her yıl kendilerine yapılan resmi yardımların toplam tutarı (50 milyar Dolar) kadar zarar etmektedirler.[10][10]
Sonuç olarak, Vergi cennetlerinin efektif vergi oranlarını diğer ülkelere oranla net bir şekilde daha düşük tutmak suretiyle zararlı rekabet şartları yaratmasının yanı sıra önemli sonuçları vardır:
1. Finansal akımların ve dolaylı olarak da reel yatırım akımlarının yönünün değişmesi,
2. Vergi yapılarının bütünlüğü ve vergi adaletinin zaafa uğratılması,
3. Tüm mükelleflerin vergi mevzuatına saygısının zayıflaması,
4. Vergi ve kamu harcamalarının düzeni ve ağırlığının yeniden modellenmesine ihtiyaç doğması,
5. Vergi yükünün bir bölümünün haksız biçimde , daha az mobil vergi matrahlarına, özellikle işgücüne, gayrimenkullere ve tüketime yüklenmesine neden olması,
6. Vergi mevzuatının idari maliyetlerinin ve vergi uygulamasının idareye ve mükelleflere yükünün artmasına neden olması.[11][11]
3.2.2. Vergi Cennetleri İle İlgili OECD Tarafından Yapılan Çalışmalar:
OECD 1998 yılında belirlediği ve vergi cenneti ülkeleri tanımlarken kullanılabilecek 4 anahtar faktörden hareketle saptadığı muhtemel vergi cenneti ülkelerle ilgili 47 ülkeden oluşan bir liste oluşturmuş ve listede yer alan bu ülkelerin çoğunluğunun FORUM toplantılarına katılması ve/veya gerekli dökümanları sağlaması ile yapılan çalışmalar sonucunda, 2000 yılında yayınlanan “Küresel Vergi İşbirliğine Doğru: Zarar Verici Vergi Uygulamalarını Tanımlama Ve Elimine Etmede İlerleme Raporunda”[12][12] 38 ülkenin bu ölçülere göre vergi cenneti ülke özelliklerine sahip olduğunu belirterek, bu ülkelerin listesini yayınlamıştır.
OECD’nin bu ülkelerden beklentisi, kamuoyuna OECD ile işbirliğine gitme taahhüdünde bulunmaları ve bunların sadece taahhüt aşamasında kalmayıp ayrıca uygulamaya da geçirilmesidir. 2005 yılı sonuna kadar bu ülkelerden 33’ü , OECD ile işbirliği taahhüdünde bulunurken, 5 ülke OECD ile işbirliğine gitme yolunda herhangi bir girişimde bulunmamıştır. OECD, 2000 yılından sonra ayrıca 2001 ve 2004 ilerleme raporlarında bu ülkelerle ilgili olarak yapılan çalışmalara yer vermiştir. 2007 yılında ise 24/07/2007 tarihinde Liberya ve 07/08/2007 tarihinde Marshal Adaları Cumhuriyeti OECD ile işbirliğine gitme taahhüdünde bulunmuştur. OECD ile işbirliğine girme taahhüdünde bulunan ülkeler ile OECD ile işbirliğine yanaşmayan ülkelerin listesi Tablo 1’de belirtilmiştir.[13][13]
Tablo 1: OECD’nin Vergi Cenneti Ülkeler Listesi (Ekim/2007)
1- OECD İle İşbirliği Taahhüdünde Bulunanlar: Bermuda, Cayman Adaları, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Malta, Mauritius, San Marino, Angila, Antigua And Barbuda, Aruba, Bahama, Bahreyn, Belize, İngiliz Virgin Adaları, Cook Adası, Dominica, Cebelitarık, Grenada, Guernsey And Sark/Alderney, Isle Of Man, Jersey, Montserra, Hollanda Antilleri, Niue, Panama, Samua, Şeyşel Cumhuriyeti, St. Lucia, The Federation Of St. Chiristpher Nevis, St. Vincent And The Grenadines, Turks&Caicos, ABD Virgin Adaları, Vanuatu Cumhuriyeti, Nauru Cumhuriyeti, Marshal Adaları Cumhuriyeti (2007), Liberya (2007)
2- İşbirliğine Gitmeyenler: Andora, Lihteştayn, Monako
Kaynak: Öz, a.g.m., s.35
Bugün itibariyle, 2000 yılı Raporu listesinde yer alan 38 ülkeden , OECD ile işbirliğine gitmeyenlerin sayısı üçe düşmüştür.
OECD çalışmalarına vergi cenneti olarak tanımlanan ülkelerin kamuoylarından gelen tepkiler ve özellikle OECD’nin lider ülkelerinden ABD’nin politikasındaki değişim sonucu, vergi cenneti olma ölçütlerinden biri olan ekonomik faaliyet olmamasının OECD ile işbirliğne gitme taahüdünün geçerliliğinin bir ölçütü olarak aranılmasından vazgeçilmiştir. Vergi cenneti ülkelerin yalnızca saydamlık ve etkin bilgi değişimi konularında taahhütte bulunmaları yeterli görülmüştür.
Bu gelişmeler sonucunda, vergi cenneti ülkelerde gerçekleştirildiği belirtilen faaliyetlerle ilgili bilgi edinilmesi daha ön plana çıkmıştır. Bu amaçla, OECD üyesi ülkelerle vergi cenneti ülkelerin ortaklaşa çalışmaları sonucunda 2002 yılında “Vergi Konularında Bilgi Değişim Andlaşması Modeli” oluşturularak, bilgi değişiminin temel standartları açıklanmıştır. Vergi cenneti ülkeler, OECD ile işbirliğinin göstergesi olarak üye ülkelerin talepte bulunmaları durumunda bu modeli esas alarak bilgi değişim andlaşması imzalamaktadırlar.[14][14]
3.2.3. Türkiye’de Vergi Cennetlerine Karşı Getirilen Düzenlemeler:
OECD’nin 2000 yılı Raporunda üye ülkelerde yer alan tercihli rejimler arasında Türkiye’den iki rejim yer almıştır. İstanbul Kıyı Bankacılığı ile Serbest Bölge Rejimleridir. İstanbul Kıyı Bankacılığı Rejimi, 2002 yılında kaldırılmıştır. Serbest Bölge Uygulamalarının ise daha sonra yapılan kapsamlı incelemeler sonucunda, vergi rekabetini olumsuz etkilemediği sonucuna varılmıştır.
1980’lerde başlayan serbestleşme politikaları sonucunda, ithalat ikamesi politika yerine ihracat stratejisi uygulamaya başlayan Türkiye ekonomisinde, kamu maliyesinin mevcut sorunlarına ilave olarak bu açılım sonucunda ayrıca küresel vergi rekabetinin etkisinden kaynaklanan sorunlar da yaşanmaya başlanmıştır. Bunlarla mücadele amacıyla bazı düzenlemeler vergi yasalarına girmeye başlamıştır.[15][15]
Türkiye’de son dönemlerde yapılan yasal düzenlemelerde, vergi cenneti ülkelere karşı devletlerin tek taraflı olarak uyguladıkları yöntemler yer almaya başlamıştır. Bu yöntemler; “ Vergi Cennetlerine Yapılan Ödemelerde Stopaj Uygulaması, Kontrol Edilen Yabancı Kurum Kazançlarının Vergilendirilmesi, Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Hükümleri Uygulanması, Zararlı Vergi Rekabeti Uygulayan Ülke Ve Bölgelerin Belirlenmesi” dir.[16][16]
A- Vergi Cennetlerine Yapılan Ödemelere Stopaj Uygulaması:
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 30. maddesinin 7. bendinde, zarar verici vergi rekabeti uygulayan ülkelerde yerleşik kurumlara yapılan her türlü ödeme üzerinden stopaj yapılması öngörülmektedir. Bakanlar Kurulu’nca ilan edilecek bu ülkelerde yerleşik olan veya faaliyette bulunan kurumlara nakden veya hesaben yapılan veya tahakkuk ettirilen ( yurt dışındaki finans kuruluşlarından temin edilen borçlanmalara ilişkin ana para faiz ve kar payı ödemeleri ile sigorta ve reasürans ödemeleri hariç) her türlü ödeme üzerinden yüzde 30 oranında stopaj yapılacaktır. Yapılan ödemelerin verginin konusuna girip girmediğinin veya ödeme yapılan kurumun mükellef olup olmadığının stopaj uygulamasında bir önemi bulunmamaktadır. Bu düzenlemede, tam mükellef kurumların, Bakanlar Kurulu’nca yayımlanacak listede yer alan ülkelerde bulunan iş yerlerine yaptığı ödemeler de stopaj kapsamına dahil edilmiştir.
Ayrıca, Bakanlar Kurulu’nca, bu madde uyarınca listeye alınmış olsa da ödeme türü, faaliyet konusu ya da sektörü yine Bakanlar Kurulu’nca belirlenecek bazı ödemelerde kesinti oranı sıfıra kadar düşürülebilecektir.[17][17]
B- Kontrol Edilen Yabancı Kurum Kazançlarının Vergilendirilmesi:
Devletlerin tek taraflı olarak aldıkları önlemlerden kontrol edilen yabancı kurum kazançlarında, devletler, kendi ülkelerinde ikamet eden ana işletmelerin yurt dışında faaliyette bulunan bağlı işletmelerinin yine yurt dışında elde ettikleri karlarını kendi ülkelerine getirmeye zorlamaktadırlar.[18][18]
Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 7. maddesi hükmü gereği tam mükellef gerçek kişi ve kurumların doğrudan veya dolaylı olarak ayrı ayrı ya da birlikte sermayesinin, kar payının veya oy kullanma hakkının en az yüzde 50’sine sahip olmak suretiyle kontrol ettikleri yurtdışı iştiraklerinin kurum kazançları, dağıtılsın veya dağıtılmasın maddenin (a), (b) ve (c) bentlerinde belirtilen koşulların birlikte gerçekleşmesi halinde, “Kontrol Edilen Yabancı Kurum Kazancı” olarak kabul edilecek ve Türkiye’de kurumlar vergisine tabi olacaktır.
Kontrol edilen yabancı kurum kazancı niteliğindeki bir kazancın aşağıdaki koşulları birlikte sağlaması halinde elde dilen kazançlar Türkiye’de kurumlar vergisine tabi olacaktır:
1- İştirakin toplam gayrim safi hasılatının yüzde 25 veya fazlasının faaliyet ile orantılı sermaye, organizasyon, ve eleman istihdamı suretiyle yürütülen ticari, zirai veya serbest meslek faaliyetleri dışındaki faiz, kar payı, kira, lisans ücreti, menkul kıymet satış geliri gibi pasif nitelikli gelirlerden oluşması,
2- Yurtdışındaki iştirakin ticari bilanço karı üzerinden yüzde 10’dan düşük oranda gelir ve kurumlar vergisi benzeri toplam vergi yükü taşıması,
3- Yurtdışında kurulu iştirakin ilgili yıldaki toplam gayri safi hasılatının 100.000 YTL karşılığı yabancı parayı geçmesi.
Tam mükellef gerçek kişi ve kurumların “doğrudan veya dolaylı olarak ayrı ayrı ya da birlikte” sermayesinin, kar payının veya oy kullanma hakkının en az yüzde 50’sine sahip olmak suretiyle kontrol ettikleri, yurtdışı iştiraklerinin “kontrol edilen yabancı kurum kazancı” olarak adlandırılan kurum kazançlarının Türkiye’de vergilendirilebilmesi için yukarıda üç bent halinde sıralanan koşulların birlikte varlığı gerekmektedir. Doğrudan veya dolaylı olarak ayrı ayrı ya da birlikte sermaye payının değerlendirilmesi suretiyle iştirak paylarının grup şirketler arasında paylaştırılıp vergiden kaçınılmasını önlemek amaçlanmıştır.[19][19]
C- Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Hükümleri Uygulanması:
Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 13. maddesi “Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı” uygulamasından bahsetmektedir. Bu uygulama gereğince, kurumlar vergisi mükelleflerinin, “ilişkili kişilerle, emsallere uygunluk ilkesine aykırı olarak tespit ettikleri bedel veya fiyat üzerinden, mal veya hizmet alım ya da satımında bulunmaları” durumunda kazanç tamamen veya kısmen transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılmış sayılmakta, Bakanlar Kurulu’nca vergi cenneti olarak ilan edilecek ülke veya bölgelerde bulunan kişi veya kuruluşlar ise her durumda ilişkili kişi olarak kabul edilmektedir.
Bakanlar Kurulu’nca ilan edilen ülkelerde veya bölgelerde bulunan kişilerle yapılacak işlemlerin tümünün ilişkili kişilerle yapılacağı hüküm altına alınarak, buralara yapılan aktarmaların daha başlangıçta örtülü kazanç aktarımı olarak değerlendirileceği kabul edilmiştir.
Belli istisnalar hariç olmak üzere mal veya hizmet alım ya da satımı karşılığında bu yerlere yapılacak ödemelerde uygulanan bedel veya fiyatın, emsallere uygun olup olmadığına bakılmaksızın örtülü kazanç aktarımı olduğu benimsenmiş ve bu ödemeler üzerinden yüzde 30 kesinti yapılması benimsenmiştir.[20][20]
D- Zararlı Vergi Rekabeti Uygulayan Ülke Ve Bölgelerin Belirlenmesi:
Söz konusu düzenleme 1 0cak 2006 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere 21 Haziran 2006 tarihinde yürürlüğe girmiş olmasına rağmen zararlı vergi rekabeti uygulayan ülkelerin listesi Bakanlar Kurulu’nca henüz ilan edilmemiştir. Bu listenin, vergi cenneti olarak adlandırılan ülkelerden oluşması beklenmektedir.
Bakanlar Kurulu’nca bu ülkelerin tespiti yapılırken, ilgili ülkenin Türk vergi sisteminin yarattığı vergilendirme imkanı sağlayıp sağlamadığı ve bilgi değişimi hususları dikkate alınacaktır. Türkiye ile vergi anlaşması imzalamış ülkelerin vergi cenneti ülkeler listesinde yer almaması gerekir. Zira vergi anlaşmalarında ülkeler arasında bilgi değişimine ilişkin özel hükümler yer almaktadır.[21][21]
4- Sonuç:
Kamu harcamalarını disipline etme ve global düzeyde kaynakların etkin kullanımını sağlama gibi birtakım faydaları olan vergi rekabetinin sınırsız uygulanması bazı sorunlar yaratmıştır. Bu tür vergi rekabeti, zararlı vergi rekabeti olarak adlandırılmakta olup vergi cennetlerinin doğmasına neden olmuştur. Vergi cennetlerindeki uygulamaların; uluslararası yatırım kararlarını çarpıtarak, etkin olmayan kaynak dağılımına, vergi matrahında aşınmalarla önemli vergi kayıplarına ve vergi yükünün sermayeden, emeğe doğru kaymasına neden olarak refah kaybına neden olduğu ileri sürülmüştür. Küreselleşme ile birlikte mali ve ekonomik alanlardaki sorunlar ortak iki taraflı anlaşmalar ile çözümlenememektedir. Bu nedenle vergi cennetleri ile ilgili sorunların çözümü global düzeyde olmalıdır. Vergi cennetleriyle mücadelede ülkelerarası işbirliği ve karşılıklı güven önemli bir etkendir. Bu kapsamda, 1990’lı yılların ortalarında OECD’nin öncülüğünde zararlı vergi rekabetine yönelik çalışmalar başlatılmıştır. OECD’nin bu çalışmaları daha sonra, IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlar tarafından da desteklenmiştir. Yine Birleşmiş Milletler de, bilgi değişimi ile ilgili uluslar arası vergi konularında daha etkin bir rol oynamaya başlamıştır.
OECD’nin 1998’den beri hazırladığı raporlarında, zararlı vergi rekabeti uygulamalarına devam eden ülkelere çeşitli yaptırımlar uygulanacağı belirtilmektedir. Bu alınan kararların özellikle üye olmayan ülkeler için bağlayıcı olmaması ve alınan önlemlere yönelik çeşitli eleştirilerin var olmasına rağmen (OECD’nin uygulamalarına yönelik eleştirilerin başında İsviçre ve Lüksemburg gibi bazı OECD üyesi ülkelerde zarar verici uygulamalar mevcutken, OECD üyesi olmayan bazı ülkelerin değişime zorlanmasıdır), OECD kararlarına ülkelerin uyduğu görülmektedir.
Ülkemizde ise 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu ile vergi mevzuatımıza getirilen müesseseler vergi güvenliğinin sağlanması yönünden önemli bir aşama katetmektedir. Ancak Bakanlar Kurulu tarafından zararlı vergi rekabeti uygulayan ülkelerin listesi ilan edilmemiş olması söz konusu hükümlerin uygulanamamasına neden olmaktadır.
KAYNAKÇA
1- Aktan, Coşku Can, Vural, İsmail Y., “Vergi Rekabeti”, Erciyes Üniversitesi, İ.İ.B.F. Dergisi, Sayı.22, Ocak-Haziran 2004
2- Erdikler, Şaban, “Vergi Cennetlerine Yapılacak Ödemelerin Vergisel Boyutu” Yaklaşım Dergisi, Yıl, 14, Sayı.165, Eylül 2006
3- Eyüpgiller, S. Saygın, “Fransız Vergi Hukukunda Vergi Cennetlerine Karşı Yasal Düzenlemeler Ve Türkiye İçin Öneriler”, Vergi Dünyası Dergisi, Sayı.306, Şubat 2007
4- Eyüpgiller, S. Saygın, “Zararlı Vergi Rekabeti Ve Vergi Cennetleri”, http://archive.ismmmo.org.tr/docs/malicozum
5- Giray, Filiz, “Küreselleşme Sürecinde Vergi Rekabeti Ve Boyutları” Akdeniz Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Sayı.9, Yıl.2005
6- Kızılot, Şükrü, Şenyüz, Doğan, Taş, Metin, Dönmez, Recai, “Vergi Hukuku” Yaklaşım Yayıncılık, Mart 2007
7- Kocabey, İbrahim, “Vergi Cennetlerini Cehenneme Döndürecek Düzenlemeler”, Yaklaşım Dergisi, Yıl.14, Sayı.168, Aralık 2006
8- OECD, Harmful Tax Competition, Paris,1998
9- Öz, N. Semih, “OECD’nin Vergi Cennetleri İle İlgili Çalışmalarında Son Gelişmeler”, Vergi Sorunları Dergisi, Sayı.231, Aralık 2007
[1][1] Filiz Giray, “Küreselleşme Sürecinde Vergi Rekabeti Ve Boyutları” Akdeniz Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, Sayı.9, Yıl.2005, s.94 |
[2][2] Giray, a.g.m., s.94-97 |
[3][3] Giray, a.g.m., s.102 |
[4][4] Coşku Can Aktan, İsmail Y. Vural, “Vergi Rekabeti”, Erciyes Üniversitesi, İ.İ.B.F. Dergisi, Sayı.22, Ocak-Haziran 2004, s. 5 |
[5][5] Aktan, Vural, a.g.m., s.6-11 |
[6][6] Giray, a.g.m., s.110 |
[7][7] Şükrü Kızılot, Doğan Şenyüz, Metin Taş, Recai Dönmez, “Vergi Hukuku” Yaklaşım Yayıncılık, Mart 2007, s.310 |
[8][8] Aktan, Vural, a.g.m., s.11-13 |
[9][9] OECD, Harmful Tax Competition, Paris,1998, s.23 |
[10][10] Aktan, Vural, a.g.m., s.13 |
[11][11] S. Saygın Eyüpgiller, “Zararlı Vergi Rekabeti Ve Vergi Cennetleri”, http://archive.ismmmo.org.tr/docs/malicozum, 10.04.2008 |
[12][12] bkz., OECD, Towards Global Tax Co-Operation: Progress İn Identifying And Eliminating Harmful Tax Practices, Paris, 2000 |
[13][13] N. Semih Öz, “OECD’nin Vergi Cennetleri İle İlgili Çalışmalarında Son Gelişmeler”, Vergi Sorunları Dergisi, Sayı.231, Aralık 2007, s.35 |
[14][14] Öz, a.g.m., s.35-36 |
[15][15] Öz, a.g.m., s.40 |
[16][16] S. Saygın Eyüpgiller, “Fransız Vergi Hukukunda Vergi Cennetlerine Karşı Yasal Düzenlemeler Ve Türkiye İçin Öneriler”, Vergi Dünyası Dergisi, Sayı.306, Şubat 2007, s.127 |
[17][17] Eyüpgiller, “Fransız Vergi Hukukunda Vergi Cennetlerine Karşı Yasal Düzenlemeler Ve Türkiye İçin Öneriler”, s. 127 |
[18][18] Öz, a.g.m., s.33 |
[19][19] Eyüpgiller, “Fransız Vergi Hukukunda Vergi Cennetlerine Karşı Yasal Düzenlemeler Ve Türkiye İçin Öneriler”, s. 12128 |
[20][20] İbrahim Kocabey, “Vergi Cennetlerini Cehenneme Döndürecek Düzenlemeler”, Yaklaşım Dergisi, Yıl.14, Sayı.168, Aralık 2006, s.117-118 |
[21][21] Şaban Erdikler, “Vergi Cennetlerine Yapılacak Ödemelerin Vergisel Boyutu” Yaklaşım Dergisi, Yıl, 14, Sayı.165, Eylül 2006, s.54-55 |